24

727 100 25
                                    

Otobüsten inerken hissettiğim rüzgar ile ürpererek kollarımı bedenime doladım. Durağa doğru yanaştım ve otobüsün uzaklaşışını izledim. Otobüs gözden kaybolana kadar bekledim ve ardından gözlerimi karanlık sokakta gezdirdim. Burası eskisi gibiydi hala, eskisi gibi bomboş ve sessizdi. Bir saatten sonra buradan neredeyse hiç araba geçmezdi. Bir saatte bir otobüs geçerdi, arada da birkaç arabanın yolu düşerdi buraya. Geri kalan zamanda hep böyle izbe görünürdü.

Derin bir nefes alıp verdim ve soğuktan dolayı dudaklarımın arasından çıkan buharları izledim. Buharlar uzaklaşıp dağılırken yavaşça kaldırımın kenarına yaklaştım. Çantamı kolumdan indirip kaldırıma bıraktım ve yavaşça bende çantamın yanına oturdum. Ayaklarımı yola doğru uzattım ve kollarımı tekrardan etrafıma sarıp gözlerimi otobüsün gittiği yola çevirdim tekrardan.

Hiçbir şey hissedemiyordum, çok salak saçma bir ruh halindeydim. Ne yapmam gerektiğini bile bilmiyordum, şu an ne düşünmem gerektiğini bile bilmiyordum. Başıma bir bela almıştım, ve her nefes alış verişimde daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyordu.

Hastaneden çıkışım çok zor olmuştu. Köşke gelmek istemedim, tekrardan eve dönmekte istemedim. Günlerce hastanede kalmaya bile razı olurdum ama, tanıdık yüzler görmek istemedim işte. İnsanların yüzüne nasıl bakacağımı bilemedim, kim nasıl tepki verir emin olamadım. Herkes bunu garipserdi, ben bile garipsemiştim.

Sokakta kalmayı düşündüm, bir otobüs durağında ya da bir tren garında yatmayı düşündüm. Param bitince hırsızlık yapmayı bile düşündüm. Ama köşke gelipte teyzeme ne diyeceğimi düşünemedim.

Ne diyecektim teyzeme? Ben hamileyim, edepli bir yeğen olup okuluma gidip gelmeyi başaramadım mı diyecektim? Biriyle yattım ve o biri de Bang'ların biricik oğlu Chan mı diyecektim?

Chan hakkında ise, onu öldürmek istiyorum. Başını kopartmak istiyordum. Hayallerim gittikçe canileşiyordu onun hakkında. O gün yaptıklarında sonra beni bırakıp gitmesi beni hala delirtiyordu. Yaptığı hareketleri, söyledikleri, bakışları, beni öpüşü, hepsi yalan mıydı yani? Hani gözler yalan söylemezdi, o gün çok gerçek görünüyordu bakışları. Belki de benim gözlerim kör olmuştu da görememiştim gerçeği.

Bir süre daha oturdum o soğuk kaldırımda, yüzleşemediğim şeyler vardı hala. Karnımda bir embriyonun olması gibi.

Yavaşça başımı eğip karnıma baktım. Orada mıydı yani? Nasıl oradaydı? Bu çok saçmaydı! İnanılamazdı! Derin bir iç çektim ve hızlıca oturduğum yerden kalkıp çantamı da alarak köşke doğru yürümeye başladım. Bu histen nefret etmiştim, onun orada olmasını istemiyordum. Bang Chan'a ait her şeyden nefret etmiştim.

Köşke vardığımda her şey aynı gibi görünüyordu. Birkaç yoktum zaten, çok bir şey değişmemesi normaldi. İlk önce müştemilata doğru gittim. Işıkların kapalı olduğunu görünce çantamı kapının önüne bıraktım ve bu sefer mutfağa ilerlerdim.

Bahçe kapısından mutfağa girdiğimde gördüğüm manzara ile gözlerim kocaman açılmıştı. Herkes arı gibi çalışıyorlardı. O kadar meşgullerdi ki beni farketmemişlerdi bile.

Teyzemde ordan oraya koşup millete emir yağdırırken içeri doğru bir adım attım ve gözlerimi etrafta dolaştırdım. Bu neyin telaşıydı acaba?

"Teyze."diye seslendiğimde teyzem sonunda durup beni farketmişti. Bir süre bana baktıktan sonra orada olduğumı yeni idrak etmiş gibi bana doğru yaklaşmış ve kollarını açıp bana kocaman sarılmıştı.

"Minho! Neden geleceğini söylemedin?!"diye heyecanla bağırdığında gülümsedim ve bende ona sarıldım. 

"Seni aradım, ama telefonun kapalıydı hep."dediğimde geri çekildi ve omuzlarımı okşadı.

I laughed a little too muchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin