LIX- "siyah gül ve beyaz gül"

43.9K 5.8K 3.4K
                                    

Yorum yapmadığınız her an bir yerlerde bir Dilan ölüyormuş. (Abartma diyenler duygusuzdur.)

Siyah, süet, topuklu botun fermuarını ayakta kapatmaya çalıştığım her an düşme tehlikesi atlatıyordum. İnadım sonunda kırıldı ve oturdum öyle çektim fermuarı. İçeriden gelen sesi duyabiliyordum. Hiç durmadan tekrar ediyordu.

"Aşkım." diyordu.

"Aşkım!" diye sesleniyordu.

"Aşkım..." diye bağırıyordu.

"Geliyorum!" dedim. Üzerimde siyah dar bir etek ve üstünde siyah bir kazak, altımda siyah opak bir çorap vardı ve birazdan arabaya binerken geçecek olan birkaç dakika beni çok üşütecekti.

Ben çok şeyi öğrenmiştim ama bu şehrin soğuğuna göre davranmayı asla.

Bordo rujumu aynada saniyeler içinde sürdüm, çantama attım ve odadan ayrıldım. "Aşkım!" diye bu kez ben seslendim. Küçük evde mutfakla salonun bir olduğu yere, kaldığım odadan ulaşmam çok kısa sürmüştü. "Günaydın!" dedim, sesim yeni uykudan uyanmamış, saatlerdir uyanık ve çoktan açılmış gibi dinçti.

Süslü, beyaz tüllü kafesin ağzını açtım. "Günaydın Karabaş'ım," dedim şefkatle. "günaydın canımın içi." parmaklarımı kafesin içine uzattığımda hemen üzerine atladı. Kafesinden aldım ve hızla küçük ağzını öptüm, karşılık verdi. Ben öptüm o karşılık verdi, ben öptüm o karşılık verdi.

"Aşkım aşkım." dedi yine. Karabaş bir petshopun camından gördüğüm, yapayalnız, zayıf ve kötü şartlarda kalan, bakışlarından neredeyse ölmeyi beklediğini anladığım sapsarı bir muhabbet kuşuydu. Onu ilk gördüğümde bu kadar sarı olduğunu bilmiyordum. Tüyleri kirlenmişti ve temizleyen yoktu. Çok mutsuzduk. İkimiz de ve o gün dün gibi aklımdaydı.

12-7

13-7

13-8

12-7

Zafer'in attığı mesajlar bir sayı grubundan çok daha fazlasıydı. Fetih'in gün gün ölçülen tansiyonuydu. Tam on iki mesaj vardı. Ve ben sanırım hepsini ezbere biliyordum. Gözlerimi kapatsam hepsini sırayla sayabilirdim. Üç gün önce gittiğim acilde adımı soran doktora bomboş bakmıştım saniyelerce ama şimdi on iki tansiyon ölçüsünü sayabilirdim tekte.

Annemi anlıyordum. Birini sevmekle birine âşık olmak bir değildi. Ben bunu bir kez daha şimdi kimsesiz bir çocuk parkında otururken anlıyordum.

Günlerdir olduğu gibi elim yine bir anlık cesaretle arama kısmına gitti ve numarasını tuşladım. Yeşil tuşun üzerinde durdu baş parmağım. Birkaç gündür edindiğim telefonda kimsenin numarası kayıtlı değildi Fatma Hanım hariç. Zafer'in bile. Kaydetmiyordum ararım diye ama bazı numaralar ezberimdeydi işte. Unutmak istiyordum. Hafızamdan silmek istiyordum. Fetih'in numarasını ezberimden silmek istiyordum. Bildiğim bir şey olmazsa arayamazdım da. Bildiğimle baş edemiyordum.

Gözyaşlarım soğuk havayla yüzümde donuyordu. Başım çok ağrıyordu. Üç gündür hastanedeydim. Kanımda çıkan yüksek seviyedeki enfeksiyon doktorların çıkışımı vermesini engellemişti. Üç gündür tüm ilaçları damar yolundan alıyordum. Bugün yeniden bakılmıştı kan değerlerime ve en azından evden devam edebileceğime karar verilmişti. Oturduğum bankın boşluğunda bir poşet dolusu ilaç vardı. Hepsinin de üzerinde tok karnıyla yazıyordu. Bu çok canımı yakıyordu.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin