37.BÖLÜM

44.6K 4.7K 4.6K
                                    


Selam, ben geldimmmmm!

Hepinizin bayramı kutlu, mutlu ve mübarek olsun. Aranızda varsa büyüklerimin ellerinden öperken küçüklerimin de yanaklarından öpüyorum. Şeker gibi bir bölüm yazdım size, Keyifle okuyun. 🍬🍭

                                     🤍





Son çiçeğin de toprağındaki kuru yaprakları temizleyip suyunu verdikten sonra, geriye doğru bir adım atıp onlara baktım. Mine biraz nazlı bir çiçekti. Suyunu biraz geciktir, toprağını birazcık ilgisiz bırak hemen kuruyordu. Soluyordu hemen. İlgiye aşık bir çiçekti mine. İnsanı mest eden bir güzelliğe sahipti ve ilgi bekliyordu haklı olarak. Her birinin kadifemsi harika bir dokusu ve rengi vardı ama kokmuyordu. Güzel olan herşey gibi mine çiçeğinin de bir kusuru vardı ve kokmuyordu.

Rüzgâr balkonuma tekli koltuk şeklinde bir hamak getirmişti. "Madem kitabını burada okuyacaksın, burayı daha güzel bir hale getirebiliriz," diyerek odamdaki küçük kitaplığı da buraya taşımıştı ve yere patchwork bir halı almıştı. Duvar kenarına koyduğu ahşap kafes içinde mumlar ortama romantik bir hava katmıştı. Duvarlara küçük ampullerden yaptığı ışıklandırma tam iki saatini almıştı ama çok şık olmuştu. Yere koyduğu minderleri pek kullanmasam da balkonuma çok yakışmıştı onlar da. Burası tam keyif yeri olmuştu.

Zamanımın büyük bir çoğunluğu burada, huzur kokan balkonumda geçiyordu. Havanın akşamları bile güzel olması sebebiyle, Rüzgâr'la birlikte yemeklerimizi de burada yiyorduk. Artık yanıma gelirken kendini gizlemiyordu. Yine zamanının çoğunu hastane dışında geçiriyordu ama geldiği zaman haberim oluyordu.

Eskisi gibi birlikte zaman geçiriyor, bol bol sohbet ediyorduk. Düşündüğüm gibi İlay konusunda bana kızgın değildi. O gece  İlay'a yaptıklarım hakkında tek kelime bile etmemişti. Yaşananlarla ilgili sadece İlay konusuna değinmiyordu ama onun dışında evini patlatmış olmamı sürekli başıma kakıyordu. "Senin yüzünden evsiz barksız ortalarda kaldım," diye acıtasyon yapıyordu vicdanıma oynayarak. Evini patlatmasam da o evde yaşayabileceğini mi sanıyordu? İlay ve Sude'nin anılarıyla dolu olan bir evde ona nefes bile aldırmazdım artık.

Benimle aynı yatakta yatmak için müthiş bir çaba sarfediyordu. Günlerdir koltukta iki büklüm yatmak biraz zor gelmişti ona ama bu benim sorunum değildi. Yanımda daha rahat yatabilmek için yatağımı değiştirirken kendi yatağını kaldırtmasaydı.

Bugün hastanede yirminci günümdü. Tuna bana Rüzgâr'ın terapilerimi iptal ettiğini söylemişti ama Rüzgâr, ben uyurken terapilerimi devam ettiriyordu. Üstelik artık haftada üç kez elektroşok tedavisine de başlayacağımızı söylemişti. Daha önce bir filmde izlediğim elektroşok yöntemi beni biraz korkutuyordu. Filmde sedyeye yatırdıkları adamın kollarını ve bacaklarını bağlayıp, kafasına elektrik veriyorlardı. Adamın elektriği yedikten sonra titreyerek  geçirdiği nöbet aklıma geldikçe korkum katlanıyordu. Bu korkumdan Rüzgâr'a da bahsettim. Elektroşok yönteminin filmlerde gereksiz bir şekilde abartıldığını söyleyerek beni rahatlatmaya çalışmıştı. Tedavinin nasıl yapıldığını detaylıca defalarca kez anlatmıştı ama bu, korkumu geçirmeye yetmiyordu.

Yarın elektroşok terapisinin ilk günüydü ve zaman geçtikçe gerginliğim daha da artıyordu. Aklımdan atmalıydım bunları. Atmalıydım çünkü düşündükçe kafam da kuruyordum yine. Hastane de biraz dolaşmak kafamı dağıtmama yardımcı olabilirdi. Oturduğum hamaktan kalkıp odama girdim. Rüzgâr'ın hâlâ hastanede olduğunu biliyorum çünkü çıkmadan önce mutlaka yanıma geliyordu. Telefonumu alıp arka cebime koyduktan sonra odadan çıktım.

Dilara'nın yanına gidip onunla biraz sohbet etmek istiyorum ama öncesinde Tuna'nın yanına gitmem gerekiyordu. İki gündür Tuna'yla arkadaş olma çabalarım beni biraz yormuştu. Rüzgâr'ı kışkırtmanın yolu Tuna'dan geçiyor olmasaydı asla bu kadar çabalamazdım. Rüzgâr Tuna'ya gıcık olmakta çok haklıydı çünkü Tuna, hayatımda gördüğüm en kibirli adamdı. Fazlasıyla yakışıklıydı ve maalesef bunun farkındaydı. Küçük dağları ben yarattım havalarıyla asla kimseye yüz vermiyordu. Rüzgâr'dan beş, benden de tam on iki yaş büyüktü Tuna. Normal şartlarda ona abi demem gerekirdi ama o zaman Rüzgâr gıcık olmazdı.

FÜGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin