••Tamamlandı.
Seri üç kitapla final yapmıştır ve basılmıştır.
❝İnsan bir kutu kibrite benzer. Varolur, yanar ve söner.❞
Bu hayatta nasıl bir kibrit olacağına sen karar vereceksin. Yanacak mısın? Yakacak mısın? Yoksa öylece duracak mısın?
Ben, benim...
« Rüzgâr yine kokunu getirdi. Anlayacağın canım yine burnumda. | Güzel Irmak, İlhan Berk »
❝Halbuki ben, tarçın kokusunu hiç sevmem, Balkan kızı.❞
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
| Geçmiş zaman, Türkiye Cumhuriyeti |
Derler ki, insanoğlu ateş böceğine benzer; yanmak için karanlığı bekler.
"...Kırmızı ateş böceği diğer böceklerden farklı olduğu için hep dışlanıyormuş," diye devam etti Maria. İki küçük kızının yanına kıvrılmış, onlara masal anlatıyordu. Biri anlamasa bile renkli resimlere bakıyor diğeri ise can kulağıyla annesini dinliyordu.
Dakikalar geçmeden henüz sekiz aylık olan bebeğin gözleri tamamen kapandı. Annesi battaniyesini üstüne örtüp parmaklarını bedeninden ayırdı. Uykusu olmasına rağmen uyanık kalmak için direniyordu. "Diğer bütün börtü böcekler ışığı bulmak için gece gündüz uçarlarken ateş böceğinin kendi ışığı ona yetiyormuş. Bir tek o, ışığı bulmak için değil kendi için uçuyormuş."
Küçük kız dayanamayıp yoğun bir merakla, "Sen hiç ateş böceği gördün mü majka?" diye sordu. Majka, Makedonca'da anne demekti. Maria'nın çocukluğu, doğduğu ülke olan Makedonya'da geçmişti.
Bir Türk askeri onu bu topraklara getirmişti.
"Evet gördüm kızım," dedi Maria. Türkçesi çocukluğundan beri az çok vardı. Kocası sayesinde gelişse de, kelimeleri normalden daha çok vurgulayarak konuşuyordu. "Üsküp'te bir sürü ateş böceği olurdu. Karanlığın içinde ateş gibi parlar, yolumuzu aydınlatırlardı."
"Ben ne zaman Üsküp'e gideceğim? Hep çok güzel bir yer olduğunu söylüyorsun ama hiç gitmiyoruz."
"Yakın bir zamanda değil." Maria, ülkesinden ayrılıp evleneceğim diye tutturduğu Türk askeri için ailesiyle bütün bağını koparmıştı. O yüzden gidemezlerdi. Maria'nın gidecek bir ailesi yoktu. Erkek kardeşiyle görüşürdü fakat yıllar geçmesine rağmen ne annesi ne de babası bana mısın demezdi. Üstelik babası, "Balkanlar artık senin toprağın değil, diğer vatanında kal. Burası bundan sonra yasak sana," dedikten sonra nasıl gidebilirdi ki?
Yine de her şeye rağmen kocası ve kızlarıyla doğup büyüdüğü yerlere gitmenin hayaliyle yanıp kavruluyordu. Kızlarını yetiştiği çiftliğe götürüp hayvanlarla iç içe olmasını, koşturduğu sokaklarda yürümeyi, doğasına âşık olduğu şehirlerde gezmeyi her şeyden çok istiyordu.
"Ben de ateş böceklerini görmek istiyorum," diye tatlı bir dille şakıdı Talia. "Ateş böceklerini çok merak ediyorum. Her gece onlarla ilgili hayal kuruyorum. İyi ki odamın tavanına böcekleri çizdiniz. Işıl ışıl ve çok güzeller. Küçücük ve bir sürü olmaları beni korkutsa da ışıkları olduğu için korkmamaya çalışıyorum. Bazen rüyalarımda ellerimde—"