3- KARPUZ

281 32 4
                                    

~Yoongi

2 saatir uyuyan beden sonunda hareketlenmeye başlayınca büyük bir 'oh' çektim. Gece olmuştu ve sadece yanan küçük mumun Işığı vardı. Ne yaptırdılar buna? Taş mı taşıttırdılar?

Küçük kahveleri yavaşça açıldığında birkaç kere gözlerini kırpıştırmış, ardından da etrafa bakmıştı. Kahveleri, siyahlarımı bulunca kocaman açılmış, sonra hızla yataktan doğrulmuştu.

"Tanrım! Kurtarın beni!!"

"Hey hey hey! Of neden bu kadar bağırıyorsun?! Bende senin gibi insanım! Öcü filan değilim!"

"Yardım edin! Kimse yok mu?"

"Kör müsün? Ben varım ya!"

"Işığı açın! Açın ışıkları!"

Hızla yandaki çekmeceden feneri alıp yaktım. Yüzüne tuttuğumda ellerini siper etmişti gözlerine. Feneri masaya bırakıp ona döndüm.

"Uyanmışsın."

Gözleri tekrar bana kaydığında koca bir çığlık atmış ve ellerimi kulaklarıma koymama neden olmuştu.

"Tanrım! Sen O'sun! Buldum seni!"

"Ben O filan değilim. Adım var benim!"

"Biliyorum! Adın Min Yoongi değil mi?!"

"Evet! Lanet olsun bağırmadan konuşur musun?!"

"Sende bağırıyorsun ama!"

"Bağırmasana!"

"Ama sende bağ-"

Üzerine eğilip elimle ağzını kapattığımda sonunda sesi kesilmişti. Saçlarından gelen şeftali kokusu çok güzeldi. Kendi de öyleydi. Sesi hariç. Nedir bu? Cızırtılı radyo gibi?

"Şimdi yatıp uyuyorsun. İfadeni yarın alıyorum. Tamam mı?"

"Hıhım."

Başını sallayıp onaylayan bir ses çıkardığında elimi dudaklarından çekmiştim. Kalp gibiydi pembeleri. Güzeldi.

Onu büyük kulübemde bırakıp dışarı çıktım. Ay bugün fazla parlaktı sanki. Dolunayı çok severim. Ama nedense bugün onu izleyesim yok.

Cebimden sigara paketimi çıkartıp 1 dal aldım. Diğer cebime baktığımda çakmağımı  bulamadım? Nerde bu?

Ceketimin ceplerine de baktığım sırada yan tarafımda bir ışık gördüm. Tam da dudaklarımdaki sigaraya uzatılmış bir çakmak.

Çakmağı tutan kolu hızla kavrayıp ters bir şekilde ağaca yasladım bedenini. Çakmak yere düşerken, karşımdaki kişinden bir 'ah' sesi duydum. Vücudunu ağaç ve kendi aramda sıkıştırıp, kim olduğunu öğreneceğim sırada o durdurdu beni.

Şeftali kokusu. Geri çekilip, yüzüne baktığımda oydu. Şu; adını bile bilmiyorum ki. Kızıl saçlı çocuk. Karpuz kafalı olan.

"Ne işin var burda?! Kimsin sen çabuk söyle?! Terörist misin yoksa?!"

Bir elimi boğazına koymuş tekrar ağaca yapıştırmıştım vücudunu. Hafifçe sıktığımda büyüyen göz bebeklerine anlık şahit olmuştum.

"Cevap ver!"

"B-bay-ım! Du-run! Lüt-fen!"

Elini elimin üzerine koyup çekmeye çalışsa da ben ondan daha güçlüydüm. Parmaklarımı gevşettiğimde hızlı nefesleri eşliğinde konuşmuştu.

"Bayım..çok..çok yanlış anla-dınız! Ben...ben d-oktorum! Yemin ederim!"

"Neden sana inanayım?"

"E-efedim...gerçekten... doğru söylüyorum. Sizi haberlerde gördüm. Bende gönüllü doktor... olarak çalışmaya ka-rar verdim."

Ondan uzaklaşıp yerdeki çakmağı alıp cebime tıkıştırdığım paketten 1 dal daha alıp yaktım. Beni izlediğini biliyordum. Ama neden bu hoşuma gitmişti?

"Adın ne?"

"Hoseok...Jung Hoseok efendim."

"Kaç yaşındasın?"

"26 efendim."

"Kaç yıldır doktorsun?"

"2. Senem bitti efendim."

"Buraya nasıl geldin?"

"Şehire meyve sebze satmak için gelen köylülerin bindiği otobüse bindim efendim."

"Gördüğün haber ne hakkındaydı?"

"Sanırım...çocuğun adı...DongSo'ydu...değil mi? O çocuğun vurulduğu ve civarda doktor olmadığı ile ilgiliydi."

"Kamp alanını nasıl buldun?"

"Şey aslında...odun kıran birine sorduğumda bu yoldan devam etmemi söyledi. Birkaç kere nehire döndüm. Tam kayboldum derken buldum tepeyi."

"Saçların neden kırmızı?"

"Aslınd- anlamadım?"

"Y-yani şey... demek istediğim...doktorlar saç boyar mı? Zararlı değil mi?"

"O anladım...aslında zararı var ama pek fazla değil. Ve ben saçlarıma iyi bakıyorum efendim."

Biten sigaramı yere atıp kulübeye ilerlediğim sırada arkamdaki bedene baktım. Yere eğilip attığım izmariti almış, koşa koşa büyük çöp konteynerine atmıştı.

Koşa koşa yanıma geldiğinde sorar gözlerle baktım ona? Cidden gerek var mıydı? O kadar yolu koşmaya?

"Zararlı efendim. Attığınız o sigara doğada yıllarca kalabiliyor. Düşünsenize! Siz ölüyorsunuz ama o hala duruyor. Üstelik doğaya çok zararı var. Size de var ama-"

"Yarın beni bul. Seni araştıracağım."

Onu dinlemeden kulübeye girip yastığımı aldım. Bugün Namjoon ve Jungkook'un yanında uyuyacağım anlaşılan.

"Dışarı da mı yatacaksınız efendim?"

"Bi sorun mu var?"

"Bence yatmayın efendim. Kurt olur, çakal olur, tilki olur, ayı bile olabilir. Ya sizi yerse? Ay biliyor musunuz? Ben buraya gelirken ormanda baya ses duydum. Her an bir şey gelecek de beni ısırıverecek diye ödüm k-"

"Sus! Diğer kulübede yatacağım."

Onu arkamda bırakıp Joon ve Kook'un kulübesine gittim. İkiside horul horul uyuyordu. Ya uyuyun tabi!

İkisininde uykusu derin olduğu için onları kenara çekip en köşeye geçtim. Tanrım! Kulaklarım hala uğulduyor!

Gözlerim kapanmak üzereyken onu gördüm. Neydi adı? Hoseok... Tıpkı bir karpuz gibi. Kızıl saçları ve küçük kahve gözleri bir de kırmızı kalp dudakları ile bana karpuzu hatırlattı.

∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆

Ay Helü! Nasılsınız? Ben iyiyim.
Bölüm yetiştirmeye çalışıyorum. Her bir kitaba. Biraz zor oluyor ama sizden gelen yorumları okumak beni keyiflendiriyor. 2 yeni kitaba daha başladım. Ve elbette ki SOPE! Çok seviyorum ya! SOPE SOPE SOPE! Diğer bölüm görüşelim.

Oy ve yorum yapmayı unutmayın!

Sope'la Kalın☀🌙

Aurora / YoonSeokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin