Geçmişin Aydınlanmış Olanı

49 10 17
                                    

"Sen iyisin değil mi?" endişe ve merak vücudumu kasıp kavırıyordu. Yatakta yatan hasta beden onaylar derecede mırıltılar çıkarttı. "Bir şey olursa beni mutlaka ara lütfen. Ne olursa olsun." bana cevap vermesini bekledim. "Sen cevap vermediğin sürece gitmeyeceğim Beomgyu." sonunda istediğimi duymuştum. "Tamam arayacağım."

"Söz mü?"

"Söz."

Ve vakit kaybetmeden beni arabada bekleyen Yeonjun'un yanına gittim. Bugün arabayı ben sürüyordum çünkü son günlerde Yeonjun garipti... Beni bazı şeyleri yapmamam için oyalıyordu. Benden sakladığı bir şey mutlaka vardı ama ben onun söylemesini bekliyor, ağzından cımbızla çıkarmak istemiyordum. "Başka bir bahanen vesaire yoksa arabayı çalıştırıyorum, geri dönmem."

"Yok ya sen sür." dedi baştan savma konuşarak. Hearin'in yürüdüğünü varsaydığımız sokaklardaki tenha yerleri inceleyecektik. İlk olarak geceleri en aydınlık olan sokaktan başlayacaktık. Yeonjun şu sıralar yaptığı saçma hareketleri yapmazsa bir şeyler bulabilirdik umarım. Daha fazla şüpheli hareketler yaparsa zorla olsada bana açıklaması gerekecekti çünkü bu saçma hareketlerin içinde Beomgyu'da vardı. Beomgyu her ne olursa olsun şüpheliydi ve benden gizli bir şeyler yapıyorlarsa Yeonjun'un kaç yıldır arkadaşım olduğunu umursamazdım ve her ikisininde burnundan getirirdim. Yani şu anlık ben öyle sanıyordum...

Gideceğimiz yere yaklaştığımız sırada dikkatimi Yeonjun'un telefonda hızlıca tuşlara basması çekti. O kadar hızlı ve sert basıyordu ki çıkan sesi şu ana kadar nasıl fark edemediğime şaşırdım. "Kime yazıyorsun?" sorumu duyar duymaz telefonu kapatıp kucağına bıraktı. "Önemsiz biriyle."

"Önemli biri mi diye sormadım, kim olduğunu sordum."

"Lise arkadaşlarım." dedi dudaklarını ısırarak.

"Hangi lise arkadaşların?"

Oflayarak bana döndü. "Minho ve Jisung." Minho ve Jisung'u daha önce duymamıştım ama Yeonjun'un daha fazla gerilmemesi için kurcalamadım. Onun yerine arabayı gördüğüm polis arabalarının yanına park edip "Geldik." dedim.

Gökyüzünün bulutlarla kaplı olduğu bir gündü. Az sonra yağmur yağmaya başlayacaktı. Gök gürültüsü ile birlikte yağmaya başlayan yağmur ve sonrasında gelen toprak kokusu ne kadar huzur veren bir olay olsada mümkün olduğunca yağmur yağmadan işimizi halletmeliydik. Vaktimiz kısıtlı olduğu için etrafı incelemeye başladık. Aradığımız küçükte olsa bir ipucuydu. Ve bu tenha yerde yumuşak toprak dışında bir şey yoktu, belki de aradığımız toprağın altında da olabilirdi.

"Ses kayıt cihazı buldum." kaşlarımı çattım. "Çalışıyor mudur?" diye sordum.

"Deneyelim." Felix'in elinde ki ses kayıt cihazını Kai alıp bir tuşa bastı, ve cihaz çalıştı.

---
"Hearin saçmalamayı kes artık!" sesin Sunghoon'a ait olduğunu kestirebiliyordum. "Olayları boşuna uzatma ve saçma sapan dedikodular çıkartma. Sonucuna sen katlanırsın"
----
Ses kesildi ve düzelmedi. Kai rastgele şeylere basarken cihazı elinden aldım. "Zor çalışan cihazı bir de bozmayalım, karakolda halledilir."

"Bunu nerden buldun Felix." diye sordu Kai. Felix birkaç adım uzağımızda bulunan çitleri işaret ederek ilerledi. "Çitlerden birine takılmıştı. Kasten koyulduğu çok belliydi, fark edilmesin diye saklamaya çalışmışlar ama pek işe yaramamış gibi." Kai Felix'in bahsettiği çitlere giderken bende arkalarından izliyordum. "Taehyun!" dediğini duydum Yeonjun'un "Baban seni çağırıyor, konuşmak istiyormuş."

"Acil bir durum yoksa burada işimiz bitince gideriz." dedim. Acil durum olsa bile gitmek istemiyordum aslında. "Yani bir şey demedi ama gidelim bence." itiraz etti. Kaçarım yoktu, gitmeliydim. Azarlanacağımı bilsemde gitmek zorundaydım. Her türlü konudan azarlayabilirdi, belki bir dosyayı doldururken yaptığım bir hata yüzünden, belki bana verilen davayı bir haftada bitiremedim diye. "Sen burada kal, ben tek başıma giderim. İşin bitince burada beni bekleme eve dön." beni cevaplamadı.

Dilek Mezarları/taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin