Giriş

435 93 1.2K
                                    

𝐺𝑢̈𝑛𝑢̈ ℎ𝑎𝑡𝚤𝑟𝑙𝑎𝑛𝑎𝑚𝑎𝑦𝑎𝑛, 𝑎𝑛𝚤𝑠𝚤 𝑢𝑛𝑢𝑡𝑢𝑙𝑎𝑚𝑎𝑦𝑎𝑛 𝑏𝑖𝑟 𝑔𝑢̈𝑛𝑑𝑒𝑛....


Koskoca bir şehir vardı gözlerinin önüne serilmiş. Koskoca bir şehir ve küçük bedeniyle o şehire hiç sığdıramadıkları, bir çocuk. Tüm sesleriyle birbirlerine kucak açan fakat onu sessizliğiyle dahi kabul edemeyen, insanlar.

Oysaki onun sessizliğinde ses vardı, kendi seslerinden hiç duyamazlardı. Bunlara rağmen az da olsa mutluydu şuan çocuk, ilk defa koca şehrini görüyordu bu kadar tepeden. Güzeldi, çok güzeldi. Aslında severdi o istanbul'u, en çok onu severdi. Sokaklarını severdi, denizini severdi, toprağını, manzarasını, kokusunu, efsanelerini severdi ama hiç sevmezdi insanlarını ve o insanların sesini. Onun eviydi İstanbul, insanlarıysa o evi onun başına yıkarlardı. Ona göre nefret varsa, yalnızca insanlardan edilmeliydi.

Gözleri şehrinin ışıklarına takılı kalmışken, vücudu bir ağaç gövdesine tabi tutulmuştu. Gözlerinin aşağıya kaymaması için üstün bir çaba gösteriyordu. Çünkü başı dönüyordu, midesi bulanıyordu ve bilinci gittikçe kapanıyordu. Başı omzuna düşüyor ve her düştüğünde gözyaşları içinde, başını tekrar kaldırıyordu.

Nefes almaya korkuyordu, zar zor kısık kısık alıyordu nefesini. Sanki derin bir nefes alsa ayağının altındaki toprakta ondan gidecekmiş, altında metrelerce yükseklikteki uçurumdan firar edecekmiş gibi.

Trajikomikti, o adam onu evden çıkarttığında ne çok mutlu olmuştu. Aptal gibi, umut varmış gibi. Seneler sonra, kafesinden dışarı çıkmak ne de çok heyecanlandırmıştı onu. Korkuyordu, deli gibi korkuyordu. Bu yüzden seviyordu şehrini, tüm korkusunu manzarasıyla azaltıyordu çünkü. Yinede biliyordu korkusunun azalması, altında bir boşluk olduğun değiştirmiyordu.

Hak etmiş miydi bilinmez ama etmemişti sanırım, bilmiyordu. Olmuştu işte, düşürmüştü o tepsiyi kadının kucağına, kırmıştı güzelim tabakları. Aslında o sanmıştı ki o kadın onu kurtaracak, heyecan yapmıştı, elleri titremişti düşürmüştü işte.

Bilemezdi, sadece o öyle olsun istemişti, kadın onu kurtarmak için gelmiş olsun istemişti. Özlemişti ya çünkü dışarıda ki havayı, gökyüzünü doya doya seyretmeyi, oyun oynamayı, yaramazlık yapmayı, özlemişti ya çocuk olmayı. O yüzden buradaydı işte, çünkü ona ceza verilmişti. O unutmuştu çocuk olmayı çünkü çocuklar oyun oynardı, yaramazlık yapardı. Küçük bedeniyle bir evin hizmetçiliğini yapmazdı, yani yapmazdı sanırım o öyle düşünüyordu. Tam da bilmiyordu zaten.

Yaramazlık yapamazdı, zaten isteyerek de yapmamıştı ama çok özlemişti. Özlemi anlatamazdı çünkü aklı bile çocuk olduğunu haykırıyordu. Kelime bilmezdi o kadar ki, nasıl açıklayacaktı özlemini? iki gün olmuştu cezayı alalı, koskoca iki gün aç susuz ve Azrail ile aynı topraklara basar gibi.

Bağırmak istiyordu fakat ağzındaki pis bez parçası buna izin vermiyordu, hoş o olmasa da bağırmaya zerre takati yoktu. Onun sessizliği bile fazlaydı, tabi bağıramayacaktı. Kurtulmaya çalışmıyordu da çünkü düşerdi, o ip onun midesine işleyecek kadar sıkı bağlanmasa düşecekdi.

Bu daha 9 yaşındaki bir çocuk için, fazla değil miydi? Çok fazla düşünüyordu içinden bunu ama yaşıtları oyun oynarken, onun gerçekten ölüm ne demek onu hissetmesi zorunlu muydu?

Evet zorunluydu çünkü o, yaşına rağmen dünyanın ne kadar adaletsiz olduğunu anlamıştı. Bu dünya aptallara güzeldi, bir adaletsizliği haykırmak istersen sesinden olurdun, görürsen gözlerinden. O adaletsizlikle boğarlardı seni, birilerinin insanların kötülüklerinin bedelini üstlenmesi gerekiyordu ve dünya o kişilerden biri olarak onu seçmişti ama anlamak istememişti çünkü çocukdu. O da diğer çocuklar gibi oyunların kurallarını ezberlemek istemişti, insanların onda açtığı yaraları değil.

TUTSAK RUHLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin