Sedu 8. Bölüm

2.6K 218 83
                                    

Ne demek evliydim hala aklım almıyordu! Üstelik Selim bana herhangi bir cevap vermemiş ve benim bu halime gülmeye başlamıştı. Ve şimdi de benim çok komik görünüyor olduğumu düşünüyordu. Hem evli hem komik. Ahh bu adam beni çıldırtıyor!

Arabaya bindiğimden beri elimde duran çantamı ayaklarımın yanına koyarak konuşmaya başladım:

"Bakın Selim Bey. Dünyanın bize ihtiyacı var dediniz, yatağım hala sıcakken burdayım. Sana kimlik çıkarttık dediniz, yeni ismime alışmaya çalışacağım tamam ama kimliğime evli yazdırmanın tüm bunlar ile ne alakası var? Ne yani bekarlar dünyayı kurtaramaz mı? Gerçekten anlamıyorum. Ne sizi, ne insanları... Hiç kimseyi anlayamıyorum..."

Bir kaç günün dolmuşluğu ile bir anda ağlamaya başlamıştım. Başta bir oyun gibi gelen bu durum gün geçtikçe zorlaşıyordu ve ben bunu kaldıramıyordum. Öğrendiğim her yeni bilgi, eski benden bir parça koparıyordu sanki. Keşke bu patlama olayı hiç yaşanmamış olsaydı. Belki hayatım yine tekdüze devam ederdi ama en azından kendim olurdum. Ben eski hayatımı istiyordum hatta yeniden çaycı olmaya çoktan razıydım. Yeter ki böyle bir sorumluluk yüklenmesin üzerime...

Gözyaşlarım tane tane süzülürken Selim bana sarılmış ve, "Hişşt, sakin ol hepsi geçecek. Sadece biraz zamana ihtiyacın var hepsi bu. İnan bana bu duruma alışınca hiç bir sıkıntı kalmayacak ama dediğim gibi sadece zaman tanı bu duruma. Sen güçlü bir kızsın Dilay. Seni ilk tanıdığım gün anladım bunu. O ilk toplantı zamanı Serap'ın sana tavrı karşısındaki duruşun senin ne kadar sağlam bir kız olduğunu gösterir. Ve inan bana, bu güçlü kız kendine güvendiği zaman çözemeyeceği hiç bir problem yok." demişti.

Selim'in tesellisi, bir nebze olsun beni rahatlatmıştı. Belki de söylediği kadar güçlü birisiydim. Ama bunu zaman gösterecekti elbette. Selim'e bir cevap vermek istedim ama göz kapaklarım yavaşça kapanırken bunu başarmak zordu. Bende bu seferliğine kendimi serbest bıraktım...

☆☆☆☆☆

Rüyamda okyanusun derinliklerinde alev alev yandığımı görmüştüm. Ateşin şiddeti suyu bile bir kaç saniyede buharlaştıracak seviyedeydi. Kaçmaya çalışırken daha da derine battığım masmavi okyanus beni yakarken gözyaşlarım istemsizce dökülmeye başlamıştı. Suyun içinde yanmak mantıksız bir olaydı ama zaten son günlerde mantığa uygun ne olmuştu ki hayatımda? Bu tür şeyler bilinç altıma girmiş, oradan da rüyalarıma yansımıştı haliyle.

Rüyamı bir kenara bırakıp yattığım yerde doğrulduktan sonra, gözlerimle odayı taramaya başladım. Yattığım yatağın tam karşısında boydan boya aynalar vardı. Dikkatli bakınca aynaların ahşap bir dolabın kapakları olduğunu farkettim. Sol tarafımda bir komodin, hemen yanında ise uzun ve siyah, deri bir koltuk vardı. Sağ tarafımda ise açık bir pencere vardı ve içeri süzülen rüzgar, saçlarımı okşuyordu. Burası da neresiydi böyle?

En son Selim ve kim olduğunu bilmediğim bir adamla dağ evi tarzı bir yere gidiyorduk. Daha sonra aramızda bir konuşma geçmişti ve tükenmişlik hissi beni sarınca, ağlamaya başlamıştım. Ağladıktan sonra da uyuya kalmıştım. Sanırım şimdi de bahsedilen dağ evindeydim. Üzerimdeki ince örtüyü sıyırıp, yatakta oturur pozisyona geçtim. Hala etrafa göz atarken komodindeki kimlik gözüme çarptı. Tabi yaa, Ada Yekpare'nin kimliğiydi bu. Elime alıp yeniden incelerken yere bir başka kimlik daha düştü. Yerdeki mavi kimliğe uzanıp üzerinde yazılanları okuyunca, Çınar Yekpare adında birisine ait olduğunu gördüm. Çınar Yekpare... Bir yerden tanıdık geliyor ama... Kimlik resminde gördüğüm adam çatlak bir profesöre benziyordu ve aslında sanki daha önce görmüş gibiyim.  Dur bir dakika. Bu soyad... Yoksa benim sahte eşim bu adam mıydı? Bunu öğrenmenin en iyi yolu tabiki de gidip Selim'e sormaktı.

Seni Duyuyorum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin