-5-

162 21 4
                                    

Kendimi ilk hatırladığım zamanlarda rengarenk ve içinde bir sürü eğlenceli oyunun bulunduğu bir Hedix'im vardı. Adına arı denilen güleç bir hayvan sürekli ne yapmam gerektiğini anlatıyor, dünyayı tanıtıyordu bana. Dersler devam ettikçe o hayvanı değiştirmeyi ve kişiselleştirmeyi öğrenmiştik. Yedi yaşıma geldiğimde yeni bir Hedix verdiler. Genel geçer kuralları ve ülkemize nasıl faydalı bireyler olacağımızı o Hedix'ten öğrendik. On üç yaşımıza geldiğimizde verilen Hedix'in çok önemli bir işlevi vardı. O artık hayatımız boyunca kullanacağımız gerçek Hedix'ti. Sadece çok zor matematiksel işlemleri yapmamıza ve ciddi tasarımlar yapmamız değildi mesele. Bu Hedixler o kadar gelişmişti ki bizi anlayabiliyordu. Belki o arıdan çok daha iyi arkadaş oluyordu bize. Arı gibi kendini göstermiyordu ama derinlerde bir yerlerde olduğunu biliyorduk. Bizi dinlediğini, düşüncelerimizi okuduğunu biliyorduk. Zaten mezun olduktan sonra Hedix'imi çıkarıp uzun uzun tavanı izleyerek düşündüğüm zamanlarda mezun olmadan önce yapılan kısa ve sessiz sınavı hep merak etmiştim. İçimden bir ses Hedix'e düşüncelerimizi aktarıp aktaramadığımızı kontrol ettiklerini söylüyordu. Bu herkesin yapabildiği ama okulda öğretmedikleri bir şeydi. Ama bu sınavdan başarısız olanlara ne olacağını hiç düşünmemiştim.

İşte Hedix'im patladığında gözümün önünden onunla geçirdiğim zaman geldi. Sürekli yanımda olduğu ve ondan asla ayrılmayacağımızı düşündüğüm için benim için ne kadar değerli olduğunu anlamamıştım. Şimdi çevremde olan biteni anlayamayacak kadar şok halindeydim. Çaresizce çevreye saçılan parçalarına koşmaya çalışırken beni tutan ve evimin dışına sürükleyen kişilerin kim olduklarına bakmamıştım bile. O benim en değerli parçamdı. En yakın arkadaşımdı. Beni bir hava aracına bindirdiklerinde kötü ama gerçekçi bir kabus gördüğümü düşünüyordum. Bunlar gerçek olamazdı. Kalbim cayır cayır yanıyordu. Göğsümden yükselen bu alev dalga dalga yükseliyordu. Kirpiklerim gözyaşlarımı zor tutuyordu. İlk defa hayal gücü videoları dışında bir şeye ağlayacaktım. En kötü senaryolarda dahi kimsenin Hedix'inin başına bir şey gelmezdi.

Kendi çığlığım kulaklarımda sanki bir yabancının sesi gibiydi. Kısa sürede kollarımdan çekiştirerek beni bir odaya attılar. Bana yeni bir Hedix vermek zorundalardı. Yoksa ne yapardım? Kendimi yere atıp dövünmeye başladım. Hıçkırıklarımı dışarı saldım. Ellerimi ıslatan gözyaşlarına baktım. İlk kez bu kadar ağlıyordum.

Korkuyla etrafa baktım. Ellerim titriyordu. Normal bir odadaydım. Ancak kapı kapalıydı. Buraya hapsedilmiştim. Konforlu görünen bir koltuğun önünde yiyecek ve içecek tableti vardı. Bu, evdekilerin aynısı olabilir miydi? Tablette gördüğüm ilk şeye tıkladım. Neye tıkladığımı fark etmemle sipariş ettiğim şeyin gelmesi bir oldu. Yeşil bir kokteyl gelmişti ve ben bunu içmeyecektim. Tadını da merak etmiyordum. İçgüdülerimin de yönlendirmesiyle elimi cebime attım. Orada Joseph'ın Hedix'i vardı. Cebimden çıkarmadan Hedix'e baktım. Bunu kontrol etmediklerini söylemişlerdi. Belki bende olduğunu da bilmiyorlardı. Buna sahip olduğumu asla fark ettirmemeliydim. Etrafa baktım. Mikro kamera olup olmadığını bilmiyordum. En iyisi sabredip neler olacağını görmekti. Gelen içeceğin içinde de farklı bir şey olabilirdi. Joseph ilaçları almadığını çünkü nükleer etkilerinin artık eskisi gibi olmadığını söylemişti. Bildiğimiz dünya tamamen farklı olabilirdi. Koltuğa oturup düşündüm. Daha önce sormadığım birçok soru kafamda dönüyordu. Olayları başından itibaren düşünmeye başladım. Hedix neden bir anda öyle bir tepki vermişti? En son Ekspiryum ile ilgili arama yapmıştım. Demek ki duymamamız gereken gizli bir sözcüktü. Tıpkı benim polis amirinden duyduklarım gibi internet ağına yüklenmemesi gereken sözlerden biri olmalıydı. Peki Ekspiryum hakkında ne biliyordum? Joseph, oralı olduğunu söylüyordu. Dünya'da Empiryum dışında bir ülke kalmamıştı. Bu durumda Ekspiryum Empiryum'un içinde bir yer olmalıydı. Acaba eğitim okullarında başarısız olan bireylere şans mı veriyorlardı?

Bir süre sonra içeriye kısa süre önce yüzleştiğim polis amiri girdi. Ve daha bana selam bile vermeden bana bir kart uzattı.

"Dijital bir kart. İçinde tüm bilgilerin mevcut. Çok değerli Hedix'inin bile içinde olmayan şeyler var. Bundan sonra yapacakların da bunun içine kaydedilecek. Sorgulayıcılara karşı hakimiyetimiz sende olduğu gibi zor oluyor. Bu durumda seni farklı bir yere yerleştireceğiz."

"Beni Empiryum'dan atacak mısınız?"

Ekspiryum kelimesini kullanmaya korkuyordum.

"Hayır sen de benim gibi Empiryum'un güvenliğini sağlayanlardan biri olacaksın. Bu Empiryum'daki görevinden bile çok daha kutsal bir görev."

"Ne..." Cümlemi bile tamamlayamayacak kadar tedirgindim. Yüzlerimizde Hedix olmadan birbirimizin gözünün içine bakıyor olmamızı içten içe yadırgıyordum.

"Empiryum askeri birliğine hoş geldiniz. Ben kumandan Albert Hall. Bir süre bu odada dinlenin. Kısa bir süre içinde hava aracınız sizi bir askeri üssümüze taşımak için gelecek."

Kumandan odayı terk ettiğinde ayakta durabilmek için koltuğun kenarına tutundum. Kendimi ellerimle taşıyarak zorlukla koltuğa oturdum. Eğer bu da bir oyun değilse önümdeki kokteylin içinde faydalı vitaminlerden daha fazlası yoktu.

Şaşkınlıkla mutluluk arasında gidip geliyordum. Asker olmak büyük bir onurdu. Bir Empiryumlu'nun yükselebileceği en yüksek ve imkansız mertebeydi. Ama bir sorun vardı. Askerlerin ne yaptığını bilmiyordum.

On yedi yaşından itibaren fiziksel aktivite eğitimi üzerine eğitim almıştım. Mutlaka bu işte de eğitim alırdım.

Bindiğim hava aracı kendiminkinden farklıydı. Bir kere penceresi yoktu. Tamamen kapalıydı ve çevreyi görememem engin merakım için iyi olmamıştı. Üsse vardığımda en az Empiryum binaları kadar yüksek bir binanın önünde dikildim. Hayatımda hiç bu kadar büyük bir binayla karşılaşmamıştım. Elbette büyük olacaktı. Sonuçta askeri üstü.

Araçtaki görevliler, içeriden başka bir görevli kadın gelene kadar yanımdan ayrılmadılar. Söylediklerine göre kadın bana birkaç yararlı bilgi verip odama kadar eşlik edecekti.

Yan koridordan bir kadın çıkagelince diğer görevliler hava aracına geri döndü. Sanki taşımaları gereken başka askerler vardı. Beni karşılayan bayan görevli normalin dışında sade giyinmişti. Beyaz bir gömleğin üstüne gri bir ceket ve kalem etek. Saçları siyah ve ensesinde topuz yapılmıştı. Siyah çerçeveli bir gözlük takmıştı. Tıpkı 2000lerdeki insanlar gibi demodeydi.

"Merhaba Bayan Daphne Green. Yayın askeri üssüne hoş geldiniz. Bugünlük sizi odanızda dinlendireceğiz. Yarın oryantasyon eğitimimiz var."

Uzun bir koridor yürüdükten sonra bir asansöre bindik ve sıcak renklerin hakim olduğu ve pofidik halıların olduğu bir koridora geldik. Kapısını açtığı odada gördüklerim evimi aratmıyordu. Arkamdan kapıyı kapattı. Şaşkınlıkla etrafa baktım. Bu odanın evimden farkı vardı. Gardıropta ve koltuklarda tablet yoktu!

Gardırobun kapağını tutup açtım. Aynı kadının üstündeki gibi bir gri bir siyah takım, birkaç tek renk süveter ve beyaz renkli gömlekler vardı. Sadece bunları mı giyecektim? Kombin ya da başka bir sipariş yöntemi yok muydu? Öylece dolaptan alıp giyecek miydim? Bunlar benimle dalga mı geçiyorlardı?

Hedixsiz ne yapacağımı bilemez halde bana en yakın koltuğa oturdum. Aklıma Joseph'ın Hedix'i geldi. Hemen kafama uymamasına rağmen kafama ellerimle kulaklıklarından destek olarak geçirdim.

İlk kez bir Hedix'te karşılaşmadığım bir şeyle karşılaştım. İnternet ağı bulunamıyor diyordu. Sadece arşiv dosyalarına erişimim vardı. Yüze yakın arşiv dosyası dikkatlice numaralandırılıp düzenlenmiş görünüyordu. Ben sadece 'giriş' adlı dosyaya bakmıştım. Şimdi gözümün önünde bir numaralı dosya vardı. Onu açıp izlemeye başladım.

Sömürge -Askıda-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin