18. BÖLÜM

22.7K 914 83
                                        

Bugün annemle kardeşimi görmek için Karan'dan rica ettim.
Onları uzun zamandır görmüyordum... İçimde büyüyen özlem artık taşacak gibiydi.
Karan'ın işleri olduğundan dolayı, beni adamlarından Tekin götürecekti.

Hemen hazırlanıp dışarı çıktım.
Tekin, aracı çoktan hazırlamış, beni bekliyordu.
Karan ise Tekin'e sıkı sıkıya tembihlerde bulunuyordu.

"Dikkatli olun. En ufak bir şey olursa, beni hemen haberdar ediyorsun Tekin."

"Karan, ne olabilir ki? Sadece annemleri görüp geleceğim." dedim hafifçe gülerek.

"Güzelim, her ihtimale karşı temkinli olmak lazım. Senin söz konusu olduğun her an, ihtimaller önemlidir." dedi.
Ona sadece bir kez daha "tamam" dedim ve arabaya bindik.

Tekin, beni annemlerin evine kadar getirdi.
Beraber indik ama o kapıda beklemeyi tercih etti.
Ben ise kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu.
Annemin kokusunu, kardeşimin sesini özlemiştim.

Umarım... babam evde değildir.
Onu görmek bile istemiyordum artık.

Kapıyı çaldım.
Biraz bekledikten sonra annem açtı.
Beni görünce gözleri büyüdü, dudağının kenarı titredi...
Ve sonra sımsıkı sarıldı.
O an... içimde ne kadar birikmiş acı varsa, annemin gözyaşlarına karıştı.

Annemin kokusunu içime çekerken sustum.
Çünkü o koku, beni en saf halimle sarıp sarmalıyordu.
İçeri girdim, bu kez Zeynep'ime sarıldım.
O masum gözler, bana tarifsiz bir huzur veriyordu.

Biraz oturduktan sonra anneme sordum:
"Babam nerede?"

"Evde değil yavrum... Gece kim bilir nerelerde sürünüp, sızmıştır bir yerde." dedi.

İçim rahatladı. Onu görmeye hazır değildim, görmek de istemiyordum.
Sonra annem konuşmaya başladı...
Sesinde yorgunluk, kelimelerinde keder vardı.
Geçen zaman boyunca benim için nasıl gecelerce ağladığını...
Babamın bu yüzden ona nasıl şiddet uyguladığını anlattı.
Kelimeler boğazıma düğümlendi. İçimde kırılan bir şeyler vardı.

Annemin ellerini tuttum.
"Özür dilerim annem... benim yüzümden... o herif sana el kaldırdığı için özür dilerim."

Gözleri doldu.
"Yavrum, ben senden özür dilerim. Asıl seni o adamdan koruyamadığım için... Affet beni kuzum. Elimden geleni yaptım ama... gücüm yetmedi."

O an...
Sadece anne-kız değildik.
Aynı kırılmışlığın, aynı acının iki yarısıydık.
Birbirimize sarıldık ve sustuk.
Çünkü o suskunluk her şeyden daha çok şey anlatıyordu.

"İyi misin oralarda?" diye sordu.

"İyiyim anne... Merak etme. Karan yanımda, o beni her kötülükten koruyor. Babamın yaptığı her şeyin karşısında o vardı."

"Allah ondan razı olsun... Bize bile sahip çıktı. Gerçek bir adammış."

Gülümsedim.
"O gerçekten iyi biri anne. Hem çok iyi, hem çok... sevilesi."

Sonra yeniden sordum:
"Babam... ne yapıyor şimdi?"

"Kim bilir... Ayyaşın teki. İnsanlıktan çıkmış. Bir yerlerde sızıp kalmıştır." dedi.

Annemle konuşurken, içimde hep bir korku vardı.
Keşke onları yanıma alabilsem, bu karanlıktan koparıp yeni bir hayat kurabilsem.
Ama bunu yapmak onları daha büyük bir tehlikeye atabilirdi.
İşte tam o anda...
Kapı açıldı.

Babam...

O pis suratını, bulanık gözlerini, dengesiz adımlarını gördüğüm anda midem bulandı.
Ama Tekin dışarıdaydı... Girememesi gerekirdi.
Pencereden baktım—Tekin telefonla konuşuyordu.
Muhtemelen o yüzden fark etmemişti onu.

"Ooo küçük hanım... Sen buralara gelir miydin ha?" dedi sarhoş ağzıyla.

Sustum.
Hiç muhatap olmayacaktım.
Ama peşimden konuşmaya devam etti.

"Babanla konuşmaya tenezzül etmiyor musun?"
Yüzünde iğrenç bir sırıtış, sesinde alay...

Kapıya doğru yürümeye başladım. Ama bir kez daha seslendi:

"Dur bakalım. Daha konuşacaklarımız bitmedi."

Duraksadım.
İçimdeki ses "çık git" diyordu ama... iki çift laf etmesem içim rahat etmeyecekti.

Döndüm, gözlerinin içine baktım.
"Sen babam falan değilsin. Sen iğrenç bir insansın. Beni satan bir adam, neyin babası olabilir ki? Babalığın batsın! Pislik, ayyaşın tekisin!"

Sonra iyice yaklaştım.

"Ve bir daha o pis ellerini anneme uzatacak olursan... karşında beni bulursun. Sakın hafife alma. Ben o eski Vera değilim artık."

Sesi çatallandı:
"Sen neyine güveniyorsun da bana böyle konuşuyorsun ha sürtük!"

Gözlerim doldu ama ağlamayacaktım.
Bu sefer hayır.

"Sen beni sattığın gün güvenim arttı. Ben sürtük değilim ama sen... sen bir köpek gibi yaşıyorsun. Namusumla sefil yaşarım ama senin gibi yaşamam!"

Yüzü bir anda karardı.
Ve tokat...
Şak!
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki.
Başım yana savruldu. Elimi dudağıma attım...
Kan...

Annem çığlık atarak yanıma geldi.
Gözleri yaşlı, elleri titriyordu.
Ben... hâlâ ağlamıyordum.

Hiçbir şey demeden evden çıktım.
Kapıyı arkamdan kapattım.
Tekin beni o hâlde görünce şaşkınlıkla arkamdan koştu.

Arabaya biner binmez hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Tekin aynadan bana baktı, sonra döndü.

"Yenge... Ne oldu sana? Kim yaptı bunu?!"

"Babam..." dedim, sesim kırık döküktü.
"Tekin... lütfen... sür şu arabayı."

"Allah kahretsin... Nasıl olur ya? Nasıl gözümden kaçar bu?!" dedi sinirle direksiyona yumruk atarak.

"Tekin... senin suçun yok. Olan olmuş artık. Alışkınım ben zaten."

Bunu derken boğazım yandı.
Alışkındım... ama asla kabullenmiş değildim.

"Karan abi seni bana emanet etti. Ben nasıl böyle bir hata yaparım ya? Telefonla konuşmamam gerekirdi. Ama o da Karan abiydi... onun araması..."
Kendini yiyip bitiriyordu.

Yavaşça döndüm.

"Tekin... lütfen. Geçti artık. İyiyim. Ne senin ne Karan'ın suçu bu. Sadece... böyle olması gerekiyormuş."

Yol boyunca sustuk.
Eve vardığımızda Karan evde yoktu.
Kimseye görünmeden yukarı çıktım.

Odama geçip... ağladım.
İçimdeki her yarık yeniden kanıyordu.
Babamın yüzünde bir pişmanlık kırıntısı bile yoktu.
Belki özür diler diye düşünmüştüm ama o...
daha da beter olmuştu.

Demek ki...
Benim kaderimde baba sevgisi yoktu.
Ama sevgi yok diye bir kadın sevilmeyeceği anlamına gelmiyordu.

Karan...

O adam, beni yeniden inandırmıştı aşka.
Yıllarca "aşka inanmıyorum" diyen kalbim,
Aslında hep tek bir şeyi fısıldıyordu:

"Beni aşka inandır..."

Ve Karan...
Karan beni aşka inandırmıştı.
O, beni en saf, en derin haliyle sevmişti.

Ve ben de...
onu çok seviyordum.

Babamın Borcu (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin