Kaybolan Yıllar| 14

8.5K 734 2.4K
                                    

🖇️Bölümde ufak bir konuğumuz var, seveceğinizi düşünüyorum;) Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın..

14.Bölüm

Pamir Arslan'ın anlatımından,

"İnsanın mutsuzken, mutlu bir zamanı hatırlaması kadar büyük bir acı yoktur." demiş Dante. Bu söz içimdeki duyguları en iyi anlatan sözlerdi benim için. Devrim tarafından engellendikçe, kırıldıkça bu sözü çok iyi anlamıştım. Hep içimden keşke demiştim. Keşke sonumuz böyle olmasaydı, keşke yanında olsaydım, keşke gerçekten şehit olsaydım.. 

Bu düşünceler birkaç hafta kadar öncesinde kalmıştı. Çünkü biz iyileşiyorduk.. Devrim bana eskisi gibi bakıyordu, benimle eskisi gibi konuşuyordu, benimle olmaktan keyif alıyordu. Bu bizim için o kadar büyük bir ilerlemeydi ki. Hiç gelmeyecek sandığım anları yaşamaya başlamıştım onunla. Mesela o gün fırının sesi yüzünden dikkatimiz dağılmasa kendi isteğiyle beni öpecekti ya da beni göreve uğurlarken kendi isteğiyle sıkıca sarılmıştı. Bunlar o kadar güzeldi ki. 

Bir şey olacakta aramızdaki bu ilerleme bozulacak diye çok korkmuştum ki insanoğlunun korktuğu başına mutlaka gelirdi. Annemin yaptığı o hareket Devrim'i benden uzaklaştırmıştı. Buraya geldiğimden beri hep karşılaştığım sessiz, sert haline dönmüştü dakikalar içinde. Bu devam edecek diye o kadar korkmuştum ki. Bana karşı yine aynı olacağı düşüncesi içimde uçuşan kelebekleri kaçırmıştı. Neyse ki korktuğum gibi olmamıştı, Devrim belki de her zamankinden daha dürüst olmuştu bana karşı. Bu yüzden mutluydum.

"Sonra Seray'ı düğünümüzde gördüm. Ama biliyordum, ikimizde birbirimize karşı boş değildik. O baş başa buluşmalarımızdan hep mutlu ayrıldık. Birbirimizi tanıdıkça daha çok sevdik." dedi Ahmet abi iç geçirerek. Ardından ekledi. "İki tane kızımız var şimdi, o gün sorsan anneme çok kızmıştım ama şimdi ona ne kadar teşekkür etsem az bizi birleştirdiği için." Ahmet abi, Seray yenge ile nasıl tanıştığını anlatırken hepimiz dikkatle onu dinliyorduk.

Yorucu geçen iki günün ardından biraz dinleniyorduk. Dinlenirken de sohbet etmeyi ihmal etmiyorduk. Bunca yorucu gün, sayısını bilmediğimiz kadar çatışma, gördüğümüz leşler sonrası kendi hayatlarımızdan bahsetmek, bu yıpratıcı anlarla daha kolay başa çıkmamızı sağlıyordu. Ve onların arasına yeni katılmış biri olarak onları daha yakından tanımama neden oluyordu.

"Vay be komutanım, buradan görücü usulü evliliklerden de aşk doğuyor cümlesini çıkartabiliriz." dedi Batuhan. Ardından ekledi. "Anama söyleyeyim de benim için birini bulsun bari." dediğinde güldüm. Acaba annemin bulduğu kızı Batuhan'a mı yönlendirseydim?

"Annem ne zamandır bir kızın resmini gönderiyor bana, ben yok diyordum. Kabul mu etsem acaba?" dedi Soner düşünceli bir sesle. Kabul etme sebebini tahmin edebiliyordum. Ya hayatının aşkını bulmayı bekliyordu ya da asker olduğu için arkasında birini bırakma düşüncesine hazır değildi.

"Sizin düğün ne zaman Kürşat?" dedi Hakan meraklı bir sesle. Aramızda tek nişanlı oydu. Kürşat matarasından su içtikten sonra cevap verdi. "Daha tarih almadık komutanım ama yaza olacak inşallah. Daha ev falan bulamadık zaten, lojmandan bir yer ayarlayabilirsek." dediğinde Taner, Kürşat'ın omzuna doğru vurdu. "Kayınbaban albay, bir sözüne bakar be Kürşat."

Ahsen, Baran albayımın kızıydı. Bende daha yeni öğrenmiştim bunu. Aynı zamanda revirde hemşirelikte yapıyordu. İkisi taburda tanışmışlardı ve aralarındaki ilişkiyi ilerletmişlerdi. 

Kaybolan Yıllar| Asker & SavcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin