🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...
🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın...
17.Bölüm
Pamir Arslan'ın anlatımından,
Kolumdaki saate bakarken derin bir iç çektim ve sırtımı duvara yaslamaya devam ettim. Mesai bitimine az kalmıştı ve ben bir an önce Devrim'in yanına giderek onu görmek istiyordum. Ona olan sevgim kalbimden taşıyordu ve ben ona bunu hissettirmek istiyordum.
Annemle olan konuşmalarından sonra yaşadığım karamsarlığı anlatmak zordu, aramız bozulacak sanmıştım ama Devrim benim tüm düşüncelerimi bir çırpıda kesip atmıştı. Aramızın bozulmasına izin vermemiş ve beni bırakmamıştı. Yaşadığım o rahatlama dile dökülemezdi.
Birkaç gündür o kadar rahattım ki. Annem hatasını anlamış mıydı, pişman mı olmuştu bilmiyordum ama bir sorun çıkartmıyordu. Kendi köşesine çekilmiş durumdaydı. Belki de benim tepkim içine oturmuştu bilmiyordum. Normalde asla anneme sesimi yükseltmezdim, yükseltemezdim. Onlar başımızın tacıydı ancak bazen o kadar ileri gidiyordu ki bende kendime hakim olamamıştım. Bu iyi mi olmuştu yoksa kötü mü olmuştu hala daha anlayabilmiş değildim.
Bugün annem ve babam gidiyorlardı, Burçe biraz daha kalmak istemişti. Annemi öyle kırgın bir şekilde göndermek içime sinmese de onunda artık bir şeyleri kavraması ve çaba göstermesi gerekiyordu. Devrim'i istememesi ona her ağzına gelen lafı sayacağı anlamına gelmiyordu. Sessizce bir köşede otursa, bir şeylere karışmasa bir sorun yoktu ama o herkesin kırılacağı tarafı seçmeye karar vermişti.
Karşımdaki odanın kapısı açıldığında odadan çıkan Bora'ya baktım. Bugün birlikte tabura gelmiştik. Yeni timiyle ilgili bilgileri alacaktı. Bakışları bana doğru döndüğünde hafifçe kaşları çatıldı. "Hayırdır?" dediğinde cevap verdim. "Yalnızlık çekme diye bekleyeyim dedim." dediğimde Bora alaylı bir şekilde sırıttı. "Hadi ya, daha çok bana yaranmaya çalışıyormuşsun gibi geldi." söylediği cümleyle göz devirirken mırıldandım. "Sence öyle şeyler yapmaya ihtiyacım mı var?"
Bora'nın kaşları havalanırken 'öyle mi?' anlamına gelen bir ima ile yüzüme baktı. "Yok mu? Hala seni affedebilmiş değilim." dediğinde sırıttım. "Affetmesi gereken kişi affetti desem." dedim kendimden emin bir şekilde. Söylediğim cümle ile birlikte Bora'nın yüz hatları sertleşirken genzini temizledi. "Neyse, daha fazla laf dalaşına girmeye gerek yok. Hayri üsteğmenin yerine gelmişim ben, onun timine komutanlık edecekmişim." diyerek işe dönüş yaptığında bende ona uyarak konuştum. "Hayri üsteğmen iyidir, daha doğrusu timi de iyidir. Hayırlısı olmuş senin için."
"Sağ olasın, gidip tanışayım hepsiyle. Sen alışabildin mi sizinkilere?" dediğinde başımı salladım olumlu manada. Alışmamak ne mümkündü, kendilerini sevdiriyorlardı. Hepsi kardeşim gibiydi. "Alıştım, alışmaz olur muyum? Hepsi aslan gibiler maşallah."
Birlikte Baran Albay'ın odasından uzaklaşırken binadan dışarı çıktık. Hava bugün daha bir soğuktu ancak bizimkiler dışarıda olmaktan keyif aldıkları için yine bir çardağı kaplamışlardı. Bakışlarım etrafta dolaşırken Bora'nın yeni timini görerek başımla işaret ettim. "Seninkiler şurada bak." dediğimde Bora benim baktığım tarafa doğru yöneldi. "Eyvallah, ben yanlarına gideyim."
Bora yanımdan uzaklaşırken bende adımlarımı bizimkilerin yanına doğru atmaya başladım. Yanlarına yaklaştığımda Batuhan beni görerek oturduğu yerden kalkmaya yeltendi. Ellerimle işaret yaparken konuştum. "Otur aslanım, rahatsız olmayın." Yiğit'in yanındaki boş yere geçerek oturduğumda merakla konuştum. "Ne yapıyorsunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Yıllar| Asker & Savcı
General FictionGeçen yıllar yaşanılan her şeyi unutturur muydu? Akan giden zaman, aradan geçen onca gün birbirini seven iki kişinin içindeki aşkı bitirir miydi? Ya iki taraftan biri mezara girse, hiç kavuşamayacağını bile bile bir insan bir insanı sevmeye, bekle...