19/ Dörtlü Aşk Karesi

23.2K 886 60
                                    

Arslan ve Cem, akrabalara ve en önemlisi babacığıma gözükmeden hastane odasından çıktılar ve sonra hastaneyi terk ettiler. Arslan giderken Ceyda ve beni Sinan'a emanet etti.

Arslan gittikten on beş dakika kadar sonra babam ve amcam odaya girdiler.

"Mahkeme saati belli oldu." Diyerek Ceyda'nın yanına oturdu babam. Ceyda'nın diğer yanına da amcam oturdu.

Amcam Ceyda'ya sarıldığında babam da gözleri ile sarmıştı beni.

"Ah be kızlarım," dedi babam iç çekerek. "Ne gerek vardı hayatınıza aşkı almaya? Siz küçükken ikiniz evcilik oynardınız. Gözde baba olurdu, Ceyda anne olurdu. Geçinir giderdiniz işte."

Babamın bu söyledikleri altında iç sesim homoseksüel bir bilinç altı mesajı ararken bu fikri hemen yok ettim.

"Üzmeyin kendinizi," dedi babam. "Bunlar da gelip geçecek. O soysuz köpek hapislerde çürüyecek, hapisler de çürümeyecek olan ikinci soysuz köpekte bir daha Gözde'nin yüzünü göremeyecek. Sonra sizi köyden birilerine eveririz. Mutlu son."

Ceyda sanki duymuyordu babamı. Öyle boş bakıyordu, öyle kendini kaybetmişti ki...

"Sonra konuşuruz baba." Diyerek konuyu kapatmak istedim.

"Konuşacağız tabi ki. İlk önce o soysuz köpekler-"

"Babacığım," diyerek uyardım. Gözlerimle Ceyda'yı gösterdim.

"Ha şey peki. O zaman, biz gidelim abi. Hemşire, yengem ve Filiz de gelir kızları hazırlarlar. Sonra malum, mahkeme..."

Amcam ve babam çıktıkların da Ceyda hıçkırarak ağlamaya başladı. Oturduğu yerden kalkıp, sandalyeyi tekmeledi.

Ona adıyla bilmem kaç defa seslendim. Beni duymadı sanki. Ya da duymuyordu gerçekten.

Bende kendi haline bıraktım. Ceyda ile hiçbir şekilde empati yapamazdım. Benim bileğimin kırılması ya da vücudumdaki birkaç yara geçecekti ve izi kalmayacaktı.

Ama öyle yaralar vardı ki, insanın vücudunda oluşmazdı o yara. Ruhunda olurdu. Geçerdi elbet. Her yara geçerdi. Ama izi kalırdı. Hatırladıkça kanardı o yara...

Onun acısını kimse anlayamazdı. Sadece, Arslan anlayabilirdi. O da aynısını yaşamıştı. O yüzden yardım etmişti Ceyda'ya.

Göz göre göre bebeğinin kollarının arasından kayıp gitmesine izin verecekti. Başka yapacak çaresi de yoktu. Amcamın, ailedekilerin bir şey demesini geçtim... Ceyda kendisi bu yükün altından kalkamayacağına emindi. Babası müebbet hapiste olan bir adam, annesi ruh hastası olma derecesine gelmiş bir kadın... O masum yavrunun hiçbir suçu yoktu. Belki de doğmadan melek olmalıydı.

Gözlerimin dolduğunu hissedince, başımı başka bir yere çevirdim. Benim ağlamamam lazımdı. Benim güçlü olmam lazımdı. Ceyda'yı toplamam lazımdı.

Sağlam olan elimden destek alarak doğruldum. Bacaklarımı, yataktan sarkıttım. Üstlerine bastığım da birkaç saniyeliğine hissettiğim o baş dönmesinin geçmesini bekledim. Sonra da elime dikkat ederek, bir adım attığım da vücudumun uyuşukluğu baş gösterdi. Yay gibi gerildim.

Dişlerimi sıkarak Ceyda'ya yürüdüm. Sağlam elimle, kolundan yakaladım ve kendime çevirdim.

"Ceyda!" Diye bağırdım ilk önce. Olduğu yerde durdu ve bana baktı.

"Kendine gel!" Diyerek kolunu sıktım. "Ne yaptığını zannediyorsun sen? İstersen gel, beraber bütün hastaneyi yakalım. Dinecek mi acın? Hayır."

Büyük Patron (!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin