34.Bölüm. Har

27 4 0
                                    

Konuşmak, hepimize doğuştan verilen bir lütuftu, her canlı kendi biçiminde konuşurdu. Tıpta dilsiz dediğimiz insanlar bile biz anlamasak dahi konuşurdu.
Peki ya ben neden konuşmakta bu kadar zorluk çekiyordum.
Ne olabilirdi, ne diyebilirdim dilimdeki prangalar kaç kilo değerindeydi.

"Her şey bu gece konuşulacak" demişti
ama bu nasıl olacaktı bilmiyordum.
Beni sırtına atıp götürdükten sonra geldiği motorla değil enver'in arabasıyla daha önce görmediğim evine gelmiştik.
Medya'ya yansıttığı evinden çokca farklıydı. Bunu garipsemedim.
Araba zeminde durduğunda el frenini çekti ve inmemi bekledi
Kafamı ona doğru hiç çevirmedim ve pozisyonumu bozmadan öylece kaldım.
"İn!" dediğinde kafamı çevirip ona baktım. "Beni getirdiğin gibi şimdi geri götüreceksin." dediğimde güldü
Ama gülüşü mutluluktan değil, sinirden gibiydi.

"Sabrımın sonlarındayım.." dediğinde omuzlarımı banane dercesine silkeledim.
Getiren oysa, geri o götürecekti.
Arabadan indiğinde müstakil tek katlı
eve doğru ilerledi
Ne yani ben burada böylece kalacakmıydım?
Evin kapısını açtığında gözlerini kısıp bana baktı.
Gözlerimi kaçırdım oraya gitmek istemiyordum onunla yüzleşmek istemiyordum.

Ve yapabileceğim en iyi şeyi
yapacaktım.
Rol.
Arabadan bezgin biçimde indim.
Geleceğimden o kadar emindi ki
Evin içine girmişti bile
Sürücü koltuğunun kapısını hızlı bir şekilde açtım yapabilirsin dedim içimden
Önümde kocaman duran tuşa bastığımda araba açılmıştı.
Gülümsedim gidecek ve en azından kendimi hazır hissedene kadar ondan uzakta kalacaktım.

Motor gür bir ses çıkardığında el frenini indirdim ve düz alanda gaza basıp u dönüşü yaptım.
Haliyle çıkan sesleri duyan yiğit
Koşar adımlarla evden çıktı.
"Sikeyim, asin!" diye bağırdı
Arkamdan koşarken inmem için bağırıyordu.
Kaçma kovalama işi bir el silah
sesiyle son buldu.
Arabanın tekerine isabet eden kurşunla hoyratça durdu.
"Yuh!" Ağzımdan dökülen cümlelerle
Arabanın hızı hepten düşmüştü.
Ve tamamen durdu.

Zafer dolu gülüşünü dikiz aynasından görebiliyordum.
Yanıma doğru gelmeye başladığında
Arabadan indim. Kapıyı sertçe kapattığımda kızgın biçimde yüzüne baktım. Önüme düş bakışı attığında el mecbur yola koyuldum.
Arabaya tedirgince bakıyordu çünkü enver'indi cebindeki telefonu çıkartıp birini aradı, bir yandanda eve doğru ilerliyorduk.
"Arabanın konumunu atıyorum tekerler patladı, halledip bana haber verirsiniz"
dedi ve karşı tarafı dinleyip telefonu kapadı.

Hava akşam olduğu için naif, biçimde esiyordu. Önden yürürken aslında pek bir yol kat edemediğimi fark ettim.
Eve geldiğimizde hala içeriye girmemekte ısrarcıydım.
"Biblo gibi orada öylece kalacakmısın?"
dediğinde göz devirdim.
Ve merdivenlere oturacağım sıra bir çocuk gibi yeniden kucağına aldı beni.
"Gerçekten sinirlenmeye başlıyorum."
dediğimde adım atmayı durdurdu ve
Yüzüme baktı.

"Hadi ya, sinirlendin öylemi..."
durdu ve bir anlık dudaklarıma baktı.
"Benim kadar olamaz!"
Üstten ona bakarken düşmemek için geniş omuzlarına tutundum.
"Hodri meydan, deli deliyi görünce sopasını saklarmış!"
güldü ve yürümeye devam etti, ettik.
Evin içine girdik biraz havasızdı ama
Eski evlerde oluşan huzuru ve kokuyu veriyordu.
Beni koltuğa bırakıp camlara yöneldiğinde onları birer birer açtı,
Kapıyı kapatıp kitledi.

Cebindeki telefonu çıkardı ve gözümün içine bakarak kökten kapattı.
Kanara fırlatır şekilde koyduğunda karşıma oturdu ve ellerini
birbirine bağladı.
"Kendi isteğiyle anlatsın dedim, zorlama yiğit, isterse anlatır, hazır değildir, sabret.." dedi ve durdu.
"Kendime bunları sürekli telkin ettim, ama bak, geldiğimiz duruma bak."
dedi ellerini iki yana açarken.
Haklıydı ama bir o kadarda değildi.
"Neyi merak ediyorsun?"
diye sordum boynumdaki kolyeyle uğraşırken.

ASİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin