44. Bölüm: Özür Dilerim Kızım

200 37 38
                                    

"Ay oha ama Masal, ciğerimi söktün." diyerek elimi karnıma götürdüm. Attığı tekmenin verdiği acıyla her ne kadar ayağa kalkmak istesem de üşenmiştim. Kalkıp da kendimi yoramazdım.

Sanki taş taşıyorsun Seyran.

Taş değil ama çocuğumu taşıyorum. Gerçi annesi taş gibi kadın olduğu için, kızı da ona benzeyecek. Yani evet, taş taşıyorum.

Benim kendimi beğenmişlikte son seviyeye gelmem şaka mı?

Neyse.

"Of, çok sıkıldım. Baban da yok, kimseyle uğraşamıyorum. Ne yapayım, he? Sıkıntıdan doğurayım mı şuraya? Yok. Ben dün o dozu yeterince aldım, bu bana yeter. E ne yapacağım o zaman yah. Roman havası mı oynayayım? Ya da dur. Halay mı çeksem? Cık. O olmaz. Tek başına halay mı çekilir? Yok, sıkıntıdan doğurma fikri daha cazip geldi."

Karnımı okşamaya başladım.

"Hayır yani, sen de bir fikir sunmuyorsun ki Masal. Kendi kendime konuşuyorum burada. İnsan bir, 'Anneciğim, bugün ne kadar güzel olmuşsun. Gerçi her zaman güzeldin de, neyse.' der. Cık cık cık. Hiç yakıştıramadım sana yani. Ben seni dokuz ay karnımda taşıyayım, sen öylece dur orada. Hain çocuk. Hayırsız evlat."

Ben karnımı okşamaya devam ederken Masal'ın attığı tekmenin etkisiyle resmen yerimden sıçramış, ve ardından da elimi Masal'ın tekme attığı yere doğru ilerletmiştim.

"Ay bismillah. Ne yapıyorsun anneciğim sen? Şaka yaptık alt tarafı. Yani inşallah gücünü babandan almazsın. Bu ney beh. Cidden ciğerimi söktün he. Hain çocuk!"

Ne yani, kızımla böyle konuşamayacaksam neden benim kızım olsun ki?

Götünü yerim annemm.

Tamam Seyran, yether.

"Neyse, aç mısın anneciğim? Ben açım. Baban dün gece çiğ köfte almış gelirken. Gömelim mi? Bence kesinlikle gömmeliyi-" diyeceğim sırada çalan telefonun sesi, sözümü kesmeye yetmişti.

Elimi yandaki koltuğa doğru uzatmaya çalışıyordum ama şişkin karnım, bir türlü telefona uzanmama izin vermiyordu.

Merhamet edin efendim.

"Hayır yani, benim götüm bir türlü yer görmesin zaten!" diyerek yerimden kalktım ve telefona doğru ilerledim.

(İki adımlık mesafe olduğunu çaktırmıyoruz.)

Arayan kişinin Kenan olduğunu görünce kaşlarımı çatıp aramayı kabul ettim.

"Ne var? Bir rahat bırakın be kardeşim! Acımdan ölmüşüm şurada, aa. Çok ayıp yani. Ne var keneli, ne istiyorsun?" diyerek elimi belime koydum.

"Yenge, Parla'nın suyu geldi. Hastaneye gidiyoruz şimdi."

Ney?

"Ha?" dediğim sırada kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.

"Ne demek benden önce doğuruyor! Ne demek ben oraya çiçeklerle ve çikolatalarla gideceğim! Ne demek iddiayı kaybettim! Ay bana bir şeyler oluyor."

"Yenge, iyi misin?"

"Mükemmelim! Gelmiyorum doğuma falan. Olmaz, doğuramaz. İyice bakın, su değildir o belki. Altına işemiş de olabilir."

Mαϝყα Çαρƙıɳı - SҽყFҽɾHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin