45. Bölüm: Kanatsız Melek

193 32 24
                                    

Bölüm şarkıları - Yasir Miy: Gidiyor Musun? / Redd: Nefes Bile Almadan / Cem Adrian: Keskin.

Okurken dinlemenizi tavsiye ederim. Eğer bölüm bitmeden şarkılar biterse tekrar oynatın lütfen. Yazarken dilime dolandılar, ben de onlarla okumanızı istedim. İyi okumalar 💗
____________________________________________________

Birkaç saat sonra...

Son zamanlarda olduğu gibi şimdi de istediğim tek şey, gözlerimi açmaktı. Çünkü göreceklerimden korkar hâle gelmiştim. Ölümün nefesini saçlarımın arasında hissederken her seferinde saçlarımı savurmak ve adımlarımı sağlam basmak kolay değildi.

Bedenim sağa doğru uzanmıştı, ağırlığım sağ kolumun üzerindeydi ve kolum uyuşmuştu. Bu da demek oluyordu ki uzun süredir buradaydım. Nerede olduğumu sorgulayacağım sırada yattığım yerde sarsılınca bir arabada olduğumu ve az önce tümsekten geçtiğimizi anladım.

Uyuşan kolumun üzerinde sessizce doğruldum. Elim arabanın kapısına uzandı, kapıyı açmak için hazırlandım. Sürücü koltuğu da yanındaki koltuk da doluydu. Adının Çağrı olduğunu hatırladığım adam, sürücü koltuğunun yanındaki koltukta oturuyordu. Elindeki telefona dalmış, uzun mesajlar yazarak biriyle hararetli bir şekilde konuşuyordu. Hatta o kadar sinirli bir tavrı vardı ki karşı taraftan istediğini alamazsa, parmakları her an ekranı kırıp parçalayabilirmiş gibiydi.

Gözlerim yanımda duran adama, Bartu'ya döndü. Ya da kim bilir, belki de kendileri gibi isimleri de sahteydi. Dirseğini oturduğu koltuğun yanındaki kapıya dayamış, eliyle alnını ovuşturuyordu.

Daha sonra da sürücü koltuğundaki adama döndüm. Sarı saçlarından kimin olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Birkaç saat önce bayıldığım kolların ve sarı saçların sahibi, Kıvanç'tan başkası olamazdı. Onu izleyip içimden tonlarca küfür geçirmeye başlayacaklen üzerime dönen bakışları hissettim. Sağ tarafımdaki sinirli görünen adamın bakışları, uyandığımı fark ettiğinde üzerime döndü.

Kapının kulpunu daha sıkı kavradım. Eğer bana veya kızıma zarar verecek herhangi bir davranışta bulunurlarsa bir saniye bile düşünmeden kendimi arabadan dışarı atacaktım. Ölüp ölmeyeceğim, nasıl yaralanacağımı umurumda dahi olmayacaktı. Bir kere daha olmazdı, bir kere daha dayanamazdım. Ne kızıma zarar gelmesine, ne de onu kaybetmeye.

"Uyanmışsın, biz de senin ayılmanı bekliyorduk."

Yanımdaki adamın gözleri simsiyah ve elmacık kemikleri oldukça belirgindi. Siyah saçlarını biraz daha uzasa ensesinde toplayabilirdi. Tahminen yirmili yaşların ortalarındaydı. Bana, kaldırdığı kaşları ve yarım açık ağzıyla bakıyordu. Gülümsüyordu ama bu da sahteydi. Oyunlarına bir kez daha kanmayacaktım.

"Sonunuz pek iç açıcı görünmüyor. Ayılıp ayılmadığım sizin için önemli olmasa gerek." diyerek elimi karnıma götürdüm ve doğrularak sırtımı koltuğa yasladım.

Acıkmıştım. Saatlerdir yediğim tek şey, insanlardan gelen dost görünüp bir anda kaybolan hançerlerdi. Canım yanmıyordu, ya da artık acıyı hissetmiyordum. Ne kadardır burada olduğumu bile bilmezken, açlığı düşünmek sadece aptallıktı. Ama kendim için değildi bu düşüncelerim. Karnımda taşıdığım dünyam içindi. Ben, dünyamın kararmasını isteyip de o hançeri kendime saplayamazdım. Bu annelik miydi?

Mαϝყα Çαρƙıɳı - SҽყFҽɾHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin