OmA 🔴 1

17.4K 1.1K 306
                                    

multimedia:barış

alekte movik movik (niye yazdım bilmiyorum içimden geldi dgkegkd)

---
OH MY ALLAH ~ 1

"Merhaba" dedi büyüleyen sesiyle. Ona sırıttığımda belimde olan elini daha da sıktı. Pis sapık.

"Hoşt hoşt, yavaş." deyip belimi sıkan ellerini gevşettim ve üstünden kalkıp yerime ilerliyorken, yine muşmula suratlı hostes bana yaklaştı. "Lütfen türbülans bitene kadar beyefendinin yanına oturun." dedi hostes.

Kafamı sağa döndürüp sırıtan çocuğa baktım ve kafamı tekrardan gayet sinirli ve ciddi olan hostese çevirdim. Belki ondan azıcık, minnacık korktuğum için hiç düşünmeden çocuğun yanına oturdum.

''Nesin?'' diye sordu yine o büyüleyen ses. Ona dönüp tek kaşımı kaldırıp; ''Elhamdülillah, Müslümanız.'' dedim. Böyle bir soru sorulunca insan her türlü cevap verir yani. 'İnsanım' diyebilirdim mesela. Yine de ben mantıklı davranıp Müslümanım dedim. Herkes benim gibi zeki değil.

Kafasını arkaya atıp kıkırdadı ve sonra yine bana döndü. ''O anlamda demedim, yani Türk müsün yoksa New York'lu mu?'' gözlerimi devirdim. İçimden ne kadar çok 'Dünyalıyım' demek geçse de dilimi tutup; ''Gerçekten daha yeni verdiğim cevaptan sonra bunu yine de soruyor musun?'' dedim gülerek. Keşke kafası sargıda olmasaydı. Belki onu daha çok ciddiye alabilirdim. Dudaklarını birbirine bastırıp kıkırdadı. ''Beni tanımadın herhalde.''

Ben bu çocuğu bir yerden görmüş olamam çünkü eğer görmüş olsaydım asla unutmazdım. Sadece baklavalarına ve kol kaslarına baksaydım bile bir ömür boyu yüzü gözümün önünden gitmezdi. Kaldı ki yakışıklılığı ve gözleri de araya giriyordu. Gözleri renkli değildi ama bence kahverenginin bir tonu ancak bu kadar güzel olabilirdi.

''Hayır çıkaramadım.'' dedim nihayet düşüncelerimden sıyrılınca. ''Benim kafama saat atmıştın hani'' yuh ama. Bu çocuk o çocuktu. Hani şu aksanlı olan varya. Demek ki bu yüzden kafası sargıdaydı.

Sanırım en son 1. sınıfta bütün sınıfın ortasında altıma kaçırdığımda bu kadar utanmıştım...

''Uhm şey ben özür dilerim.. Bilirsin kimse çalar saatleri sevmez.'' deyip yavru panda bakışlarımı attım. Ama abimin böyle yapınca kabız olmuş maymunlara benziyorsun lafını hatırladığımda, hemen bakışlarımı düzelttim.

''Sorun değil. Bu arada ben Barış.'' deyip nazikçe elini uzattı. Gülümseyip elini sıktım. ''Bende Seray.'' dedim küçük kız gibi çıkan sesimle.

''Seray elimi bırakmayı düşünüyor musun acaba?'' şirince kıkırdadım. E tabii ki çocuğun gözlerinde hayal kurmuş olabilirim azıcık.

Birden gözüm Hazal'a kaydı. Bana *Kızım yanındaki taş kim? Hem sen neden burada beni yanlız bıraktın?* bakışı atıyordu. Bende ona *Gözleri tuvaletimin artmasına sebep olmayan birilerini buldum ve uçak türbülansa girdiği için yanında oturmuyorum* bakışı attım. Gülümsedi ve kafasını olumlu anlamda sallayarak önünde döndü. Evet biz göz dilinden anlıyorduk.

Çok yorgundum. Kafamı arkaya, koltuğun başlığına yaslandım ve rahat bir biçimde oturdum. Ve uçağın uğultusu eşliğinde uykuya daldım.

1 saat şu aksanlı çocukla neydi adı, ha Barış'la konuşmuş olursak, hostese sorduğuma göre uçağın inmesine 1 saat kaldıysa, oha 8 saat uyumuşum lan.

Çocuğa döndüğümde gülümsüyordu ve benim buradan kalkmaya hiç niyetim yoktu.

''Seray New York'a ne için gidiyorsun?'' dedi. ''Okumak için gidiyorum.'' diye cevap verdiğimde, yamuk bir şekilde gülümsedi ve önünü döndü.

Bir çift laf daha etmek isterdim ama annemin 'Erkeklerle konuşma elin New York'larında adın çıkmasın' dediği için sustum. Münafık hosteste ikide bir tepemde dikiliyordu zaten. Hayır yani gıcıklığına mı yapıyor anlamadım ki abi.

***

Hızla uçaktan indim ve ellerimi iki yana açıp ''Sea New York ben Seray!'' diye bağırdım. Herkes bana *Fatiha'yı bilmiyormuş* bakışı attı. Derken Hazal enseme bir tane geçirdi. ''Napıyorsun lan münafık?'' dedim ensemi ovalarken. ''Biraz insan taklidi yap sevgili kuzenim, zira New York'tayız.'' dedi.

Oflayınca elini kaldırıp vururmuş gibi yaptı. Bende hemen sızlandım. "Ulan daha vurmadım ki!" deyince aklımda yine zehir gibi espriler dolanıyordu.

"Vurmadan bu kadar acıyorsa, vursan kim bilir ne kadar acır." deyince ilk önce aramızda anlamlandıramadığım bir bakışma geçti. Sonra pes ederek döner kapıdan geçip çağırdığımız taksiye bindi. Bende arkamı dönüp peşinden gidecektim ki kafam döner kapıya çarptı. İlk önce kimse gördü mü diye kontrol ettim. Kimsenin görmediğine kanaat getirince, hemen Hazal'ın yanına oturdum ve kafamdaki ağrıyı yok saymaya çalıştım.

Takside aramızda sadece şu kısa diyalog geçti:
"Keşke Kadir gecesinde doğsaydım." dedi alakasız bie şekilde. İlk önce ciddi mi diye yüzüne baktım. "Adını Kadir koyarlardı." deyip hunharca güldüm. Taksici amca bize tip tip bakıyordu. "Sorry sorry" deyip önüne dönmesini sağladım. "Saçmalama Kurban Bayramında doğsam adımı kurban mı koyacaklardı?" demek ki neymiş bazen Hazal da mantıklı konuşabiliyormuş. Ve kısa süre sonra evimiz olarak tahmin ettiğimiz mahalleye vardık.

"Vaay anasını " diye mırıldandım. "Nereden bulacağız lan biz evi?" gözlerimi devirdim. Ben olmasam bu kız ölecek yahu. Ya kendimdeki zekayı öpeyim. Aynştaynın kuzeniyim mübarek.

"Telefondan yol tarifine bak." deyince Hazal onaylayan mırıltılar çıkarıp yol tarifine baktı. "Bak şimdi Seray ne yapacağız biliyor musun? Buradan go'layacağız. Sonra oradan left yapıp binanın önüne geleceğiz." dediği zaman kafasına vurup "Yaa hücrelerimi seviyorum" deyişini umursamadan; "Bana ingilizce değil, Türkçe anlat." diye çıkıştığımda, gözlerini devirip Türkçe anlatmaya başladı.

Umarım Hazal'la kaldığım sürece nöronlarım Times Meydanı'nda arabanın önüne atlayıp intihar etmezler. Cümlemiz Amin.

Oh My Allah 🔴Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin