31- Her Şey Bıraktığın Yerde

784 53 28
                                    

Keyifli okumalar.

Arkadaşlar bir de yedi yorum falan oluyor, erişim engeli olabilir anlarım ama o kadar az yorumu siz yazıyor olsanız siz de istemezsiniz emin olun. Naçizane, devamının gelmesi için tek bir isteğimiz oluyor onu da umursamıyorsunuz. Uzun uzun bölümlere tek bir yorum bile atmayanlarınız var. Lütfen biraz empati yapın.

Yani yorumlarınızı bekliyorum (:

Belirtilen, ayrılan kısımdan sonrası ilahi bakış açısı devam ediyor.

Hande Yener- Yanmışız

***

"Sevgilim geç olmadan gel, her şey bıraktığın yerde"

*

Buse'den

Altın rengi halka küpelerimi de kulağıma takıp makyaj masamın üzerinde karışık bir vaziyette duruyor olan parlak ve şeffaf rujlarımdan birini elime aldım. Aynadan bakınca odanın görüntüsü hiç iç açıcı olmasa da alışmıştım artık, yapacak bir şey yoktu. Annem umarım toplardı. Yüzüm buruştu acıyla. Ona eziyet ediyor gibi hissediyordum ama kafamı kaşıyacak boş vaktim bile olmuyordu, habire bir yerlere koştururken buluyordum kendimi.

Ta yatağın üzerine kadar her yeri kağıt ve proje olan odamı süzdüm bu sefer etrafımda dönerek. Bir de teslim edilmesi gereken tonla projem vardı. Severek yaptığım işimi sırf oyunculuğa merak saldım diye bırakmak istememiştim hiçbir zaman ama artık çok yormaya başlamıştı bu durum. İpin ucu kalmamıştı artık, zordu. Tahmin edemeyeceğim, tasavvur edemeyeceğim ve birilerine hak vereceğim kadar zordu.

"Kızım hazır mısın?"

Babamın seslenişine gözlerimi devirip sandalyenin arkasına astığım el çantamı kaptım ve odadan çıktım. Beni zorla okulunda düzenlenen yıl sonu etkinliği tarzı bir şeye götürüyordu ve bu durum beni hiç hoşnut etmemişti. Onca işimin arasında ergenlerle tanışıp konuşmak istediğim en son şeydi. Babamın ısrarlarına dayanamamıştım sadece. Öğrencilerinin beni çok sevdiğini, tanışmak istediğini, fotoğraf çekinmek istediğin söyleyip durmuştu.

"Çok uzun sürecek mi?" diye sordum gönülsüz olduğumu belli etmekten çekinerek. "Birkaç işim var da onları da halletmem gerekecek."

"En fazla üç, dört saat sürer."

Kafamı sallayıp annemin yanağına belli belirsiz bir öpücük kondurdum ve kapının ardına koyduğum ayakkabılarımı giydim hızla. Ardından babamı beklemiştim kapıdan çıkması adına. Sürekli emekli olmasını söylediğim andaki nidalarımı görmezden gelmiyor olsa şu anda yıl sonu etkinliği tarzı zırvalıklarla uğraşmayacak olacaktı ama beni dinlemiyordu. O işten huzur bulduğunu düşünüyordu, öğrencileri onun için nefes alma sebebi gibi olmuştu. Onu da anlıyordum ama sadece bazen, bazı şeylere kendini fazla kaptırıyordu işte.

Arabaya bindiğimiz anda babam hiç beklemeden bana doğru dönünce, ben de oturduğum yolcu koltuğunda ona doğru döndüm. Tek gözümü kırpıp kafamı da iki yana sallamıştım aynı zamanda.

"Üzerinden epey zaman geçti ama sormasak anlatmıyorsun." dedi babam net bir şekilde. El frenini indirmişti aynı zamanda da, gözleri de benden ayrılmıştı. "Onur'un peşinden çıktığın canlı yayında ne oldu da sen de kalktın?"

Derince yutkundum. Bunun benim tarafımda herhangi bir cevabı yoktu. Zaten Onur'un ardından kalkmış olsam da onunla konuşabilecek bir fırsat yaratamamıştım kendime. Ondan hiç beklemeyeceğim bir şekilde esip gürlemiş, etrafı dağıtmış, sonra da alay edip gitmişti. Derdi neydi, konuşarak çözülemeyecek olan şey neydi bilmiyordum ama bana düşen tek şey şaşkınca beklemek olmuştu.

SENDEN BAHSETTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin