yirmi beş

6.7K 514 119
                                    

"Eveet işte burası."

"Yok artık ebesinin hörekesi." Mert iğrenir gibi etrafına bakarak konuştuğunda benim de midem bulanmıştı. Çünkü bize verdikleri ceza bir hafta boyunca her gün okulun bir bölümünü temizlememiz yönündeydi. Ve şuan da tuvaletteydik.

"Ben buraları her gün temizliyorum çocuklar siz dua edin 6 7 kişisiniz." Hademe abla konuştuğunda onun için üzülmüştüm. Gerçekten onlar bu pisliği her gün temizlerken biz bir gün yapmaya sorsunuyorduk.

"Ver abla sen bize deterjan falan, biz hallederiz." Can kadının elinden gereken malzemeleri aldığında abla gitmişti bile

"Ben elimi sürmem bu arada." Semih kollarını göğsünde bağlamış iğrentiyle konuşurken ege ona güldü.

"Niye? Sen padişahın sol taşağı mısın?"

"Tamam. Ben onun yerine de yaparım." Can o ikisinin arasına girdiğinde Semih ona dönüp gülümseyerek baktı. Ege ise daha da sinirlendi. "İzlicem seni. Eşek gibi yapacaksın onun yerine de." Can ise onu takmayıp rasgele kafa salladı ve Ege'nin kolundan tutup kabinlere doğru sürüklemeye başladı.

"Pişt. Bende senin yerine yapayım mı?" Ertuğrul omzuyla Mert'i dürtüp çiğnediği sakızını göstere göstere konuştu. Mert ise heyecanla ona dönüp "Gerçekten yapar mısın?" Dedi. Bunun üzerine Ertuğrul alayla kahkaha atıp nah çektiği elini gösterip "Aha yaparım." Dediğinde küçücük tuvaletin içinde mertle kovalaşmaya başladılar. Azat yanımda durmuş yaşlı teyzeler gibi eşkittiği suratıyla onları izliyordu.

"Düzgün baksana insanlara." Öylesine dalga geçer gibi konuştuğumda surat ifadesini değiştirmeden hâlâ onları izlerken "Allah affetsin hiç sevmiyorum şu çocuğu ya." Bahsettiği kişinin Ertuğrul olduğunu söylememe gerek yoktu.

"Sevmene gerek yok zaten." Bir anda bana doğru dönüp munzur bir ifadeyle üstüme yürümeye başladı.

"Yani diyosun kiiii beni sevsen yeter. Öyle mi?"

"Saçmalama. Yaklaşmasana." Bir gözümle diğerlerinde bakarken diğer gözümle hâlâ üstüme üstüme yürüyen çocuğa bakıyordum.

"Onlardan çekinmene gerek yok. Herkes her şeyin farkında zaten."

Ne diyeceğimi bilemeyerek en son arkadaki lavabo tezgahına takıldığımda Azatta hemen önümde durup eğildi ve kokumu derince içine çekip boynuma minik bı buse kondurdu. Üzerimden çekilip diğerlerinin yanına kabinlerin oraya gittiğinde ben hâlâ nefes almıyordum. Allah'ın cezası çocuk resmen beni salak ediyordu.

Başımı yavaşça az ileride tezgaha yaslanmış bana bakan semihe çevirdiğimde bı süre beni süzdü ve sonra gözlerini devirerek elindeki telefona döndü.

Derin bir nefes alıp elime deterjan ve tuvalet fırçasını alıp diğerlerine katıldım. Bir anda aklıma annemle dün yaşadığımız tartışma geldi. Tam da tahmin ettiğim gibi söylememe rağmen okula falan gelmemişti.

"Ya anne adam bu defa kesin gelmeni istedi diyorum. Kesin."

Bulaşıkları yıkayan kadın beni umursamadan "Annem çalışıyor dersin."

"Dedim zaten. Ama gelsin dedi." Oflayarak bana döndü.

"Allah bilir yine ne yaptın?" Sanki eve her gün başka bir vukuatla geliyormuşum gibi konuşması bende gülme isteği yarattı.

"Sanki çok sorunlu bı çocukmuşum gibi konuşmaz mısın?"

"Okulun müdürü ısrarla beni çağırırken nasıl konuşmamı istersin." Ellerini beline bağlamış halsizce bana bakıyordu. "Babası ayrı oğlu ayrı ömrümü tükettiniz zaten." Kendi kendine söylenirken tekrar önüne dönmüştü. Ama son dediği şey bende acayip bir yerleri kırmıştı.

"Ben senin ömrünü tüketecek naptım ya? Para yetiştiremediğini öğrendim hemen gidip bı iş buldum. Sırf sen fazla yorulma diye!" Ben arkasında çıldırmış gibi bağırırken bu onun hiç umrumda değildi. Hâlâ bulaşık yıkamaya devam ediyordu.

"Yapmasaydın. Şimdi de başıma mı kakıyorsun." Dediği şeyler karşısında başımı iki yana sallayarak diyeceğim şeyleri yuttum.

"Her neyse. Gelme okula falan da. Şu saatten sonra ben de gelmeni istemiyorum."

"Heh şöyle. Kendi başının çaresine bakmayı öğren biraz." Ona diyecek daha başka bir şeyim olmadığını fark ederek mutfaktan çıktım.

İçki içip, kumar oynayıp bize bı tomar borç bırakarak ölen babamla beni bir tutması midemi bulandırmıştı.

Aklıma gelen düşüncelerle kafamı iki yana sallayarak işime döndüm. Eğer annemin dediği şeyleri düşünseydim işin içinden çıkamazdım.

"İyi misin?" Ege durgunlaşan hâlimi görünce koluma dokunup eğilerek yüzüme bakmaya çalıştı. Ona kafa sallayıp işime devam ettiğimde Ege'nin Can'a bağırdığında gördüm.

"Yalap şalap iş yapma! Düzgün temizle!" Can da artık bıkmış gibi kendi kendine söyleniyordu. "Allah belamı verseydi de ben yaparım demeseydim. " Ege'de ona oh olsun der gibi bir hareket yaptı.

Tam o sırada arkadan paldır küldür bı ses geldiğinde hızla Ertuğrul ve merte döndüm. Yere düşmekten son anda kurtulup dengesini sağlayan Mert sinirle kendisine gülerek bakan Ertuğrul'a döndü. "Hele bı düşseydimm hele bı düşseydim işte o zaman sana dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirdim. " Dediğinde Ertuğrul'un ona çerme taktığını anladım. Ertuğrul onu kâle almayıp elindeki hortumla kabinlerden birine girdi.

Tam işime devam edecektim ki bu defa da Semihin çığlığıyla yorgunlukla ona döndüm. Ege elindeki hortumu ona tutarken bir yandan da çaktırmadan sırıtıyordu.

"Pardon yanlışlıkla oldu." Neredeyse gülerek konuştuğunda Semih sinirle çığlık atmaya devam ediyordu. Can bir Ege'ye baktı bir semihe baktı ve kafasını iki yana sallayarak Ege'nin elindeki hortumu sinirle aldı. "Çocuk gibisin varya." Ege onun dediğine omuz silktiğinde hâlâ semihe gülmeye devam ediyordu. "Yeter. Sen de sus bağırma." Bu defa semihe döndüğünde sonunda Semih susmuştu.

Ama bu insanlar yerinde durur mu? Asla. Çünkü bu defa da Ertuğrul Mert'i ıslatmaya başlamıştı. Üzerime su gelecekken Azat'ın çekmesiyle onun yanında bir kabine girdim.

"Aptal mısınız olum!" Kabinin kapısından sinirle diğerlerine bağırırken onların umrunda bile değildi. Ne Ertuğrul'un elindeki hortumu almaya çalışan Mert'in ne de Can'ın arkasına saklanmış, Semihin ıslatmaya çalıştığı Ege'nin umrundaydı.

Girdiğim kabinin duvarına yaslanarak başımı ovalamaya başladım. Aşırı başım ağrımaya başlamıştı. Azatta halimi fark edip kabine girdi ve kaşlarını çatarak "İyi misin?" Diye sordu. Kendime geldiğim gibi hızla kabinden çıkıp çığlık çığlığa bağırmaya başladım.

"YETER! HERKES İŞİNİN BAŞINA!" Diğerleri durup bana bakarken "HADİ!" Dedim.

Kimse benden böyle bir çıkış beklemiyor olacak ki herkes sakince durulup işinin başına döndü. Azat ise kabinden çıkmak için yanımdan geçerken eğilip kulağıma fısıldadı.

"Offf azdım." Gözlerimi büyütüp arkasından bakarken yüzümün kıpkırmızı olduğundan emindim.

___________________________________

Bu bölüm hiç istediğim gibi olmadı.

ŞEYTAN DÖRTLÜ-GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin