16. Lidena

954 119 11
                                    

 
    Gecenin en geç saatlerinde. Nöbetçi muhafızların haricinde herkesin uyuduğu o anda Lidena bir anda gözlerini açtı. Koyu mavi gözleri, ruhsuz bir eda ile, tavana bakıyordu. Bir şeyler planladığı kesindi. Aklından bir şeyler geçiyordu.

  Yatağından yavaşça doğruldu ve dolabına baktı. Kendisine bir kıyafet hazırlamalıydı. Bir erkek odasında olmak, erkek kıyafetleri almak sanırım bu konuda işine gelmişti. Siyahlar içinde giyindi ve siyah bir kumaşı yırtıp suratına bağladı. Kısa saçları belli olmasın diye kafasına da bir kumaş sarmıştı.

   Kınını sırtındaki kemerine sokup etrafa bakındı. Eris ve Mias da uyuyordu. Sessizce odadan çıkmış, muhafızların olmadığı koridorlardan geçmişti. En son geçecek yer kalmadığında bir pencere gördü. Atik bir hamle ile pencereye tırmandı ve aşağıya baktı. Bir grup muhafı muhabbet ediyordu.

  "Saçmalık." dedi biri sinirle. "6 ayda bir avuç çocuğa ne öğretilebilir ki?"

   Genç kız adamların arkasındaki ağaca baktı ve sessizce duvar boyu uzanan sütunun üstünde yürüdü.

  "Doğru. Üstelik bu gelenler sosyeteye düşkün mevkili insanların şımartılmış çocukları. " diyen diğer muhafız ile Lidena sutünun üstünde durdu.

  "İşin sonunda zaten halkın üstünde olan soylular, yine halkın üstünde olabilsin diye, sadece sosyeteye özel güçlerinin öğretilmesi ne kadar doğru? "
 
   Lidena duyduğu sözler ile bir müddet bekledi. Halk hala gücünü kullanamıyordu. Bu gelenler ise halkı sömürmüş bir toplumun evlatları mıydı?

  "Çok haklısın. Halkı olmayan bir imparatorluk sadece bir toprak parçası."

   Genç kız duyduğu sözlerin ardından gözlerini kıstı. Hoşuna gitmiyordu. Bunları duymak anlamadığı bir şekilde canını sıkıyordu.

  "Şimdi geleceği yok olmuş bir imparatorluğa sahibiz. "

  "Veliahtsız."

   Lidena öylece durdu. Herkesin unuttuğu bir şey vardı. İmparatorun bir kardeşi vardı.  O kişinin ise kanından gelen bir veliaht. Babasının halkı tarafından hatırlanmaması kaşlarını çatmasına sebep oldu. Amacı babasının canından çok sevdiği kardeşini ve halkını korumaktı ama gün geçtikçe genç kız tahtta oturan adama düşmanca hisler besliyordu. Sessizce arkasını döndü ve ağaç gövdesinden aşağı inip orayı terk etti.

  "Hablin bir yana... " dedi muhafızlardan biri. "...merhum veliaht Guan'ın bir kızı olduğunu duymuştum. "

   Karşısındaki muhafız hızla onu susturdu.

  "Zeord'un onları sürgün ettiğini de duymuşsundur." dedi uyarırcasına. "Onlar hakkında konuşmalarına dikkat etmelisin?" dediğinde muhafız anlamadığından tepki veremedi.

   "Neden? "

   "Guan'ın ölüm sebebi tamamen kardeşini sevdiğinden değildi de ondan." diyerek önüne döndü ve ellerini arkada bağladı. "Çok büyük rivayetler dönüyor. Bazı kehanetler şu anki duruma çok yakın. Tanrı bizi köşeye sıkışmış kediden (İmparator Zeord'tan) korusun. "

.
.
.

   Lidena sabah geçtiği koridor boyunca yürürken dilini dişleri üzerinde gezdirdi. Halkını sefalete sürükleyen bir İmparator. Babasının sevgili kardeşi. Düşünülünce aslında Lidena hiç de bir lider gibi düşünülmemişti. Kimse ölen babası Guan için yas tutmamıştı. Lidena kralların soyundan gelmiyormuş gibi hiçbir hakka ve saygıya erişememişti. Bu yüzden babasının halkını düşünmek ne denli mantıklıydı? Babasına saygı duymamış bir halkı? Birkaç adımın ardından durdu ve ayak uçlarına baktı.

LidenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin