34- Hayâli Baba

431 30 60
                                    

Ara bölüm gibi bir şey yazdım, altı bölümümüz kaldı.

Beğenmeyebilirsiniz ama yapabileceğim bir şey yok. Son yedi bölüm biraz vurucu olacak, biraz da vurucu olsun istedim açıkçası.

Üzülebilirsiniz, üzülebileceğiniz bir bölüm olduğu için üzgünüm. Bir şey anlamazsanız da düzgün bir dille sorarsanız habire anlamadım demezseniz açıklarım.

Oy ve yorum alabilir miyim?

Carty- Bana Bir Masal Anlat Baba

***

Senden geriye kalan birkaç fotoğraf ve telefondu,
Giderken hiç düşünmedin mi? Bak oğlun da telef oldu.

Sanki yaşadıklarım bir filmin ikinci cd'si

*

(Gelecek zamandan, Amerika)

Sonsuz ihtimal.

Her şeyin olması için sonsuz ihtimal vardı. Tüm ihtişamıyla kıyıdan köşeden gülümseyen hayatın da çok falsosu vardı aslında.

İşin içinden çıkılmıyordu.

Elimdeki dna raporuna tekrardan baktım çaresizce. Yapabildiğim tek şey buydu çünkü. Otuz yaşına kadar beklemiştim. Birinden nefret edebilmek için, birine kinlenebilmek için otuz yaşına kadar beklemiştim. Tek amacım onu bulmaktı.

Belki de umduğumu bulmaktı istediğim.

Her şey koca bir karışıklıktan ibaretti.

Raporu odamdaki masanın üzerine koyup kafamı da sola doğru eğdim sadece. Kandırıldığımı, uyutulduğumu düşünmüştüm bunca sene. Demek ki bunlar da yalandı.

Her şey yalansa doğru olan şey neydi peki? Ya da doğru olan bir şeyler var mıydı sahiden?

Yumuşak darbelerle kapı tıklatılınca önümdeki kağıdı rastgele çekmecelerden birine koyup hevessiz bir komut verdim sadece. İçeriye 'efendim' diyerek giren asistanıma ise alık alık bakmış, en sonunda güler yüz takınmam gerektiğine karar verip onu içeriye buyur etmiştim.

"Yeni hastalar geldi ama eğer ki müsait değilseniz başka bir güne randevu verebilirim."

"İşlemleri neymiş?" diye sordum İngilizce olacak şekilde. Karşımdaki kız not tuttuğu defterine keskin bir bakış attı bu sorumdan sonra.

"İki burun estetiği, biri de yanık tedavisi için gelmiş."

"Estetiklere randevu ayarla, diğerini birazdan alacağımı söyle." Oturduğum sandalyeden kalkıp askıda asılı olan önlüğü de üzerime giydikten sonra kemik tipi gözlüğümü de iyice burnumun üzerine doğru ittirdim. "Geldi mi bizimkiler?" diye sormuştum otoriter bir şekilde.

"Sadece John burada, kalanların hiçbiri gözükmüyor."

"Ara gelsinler, erken hasta kabul ettiğimi söylersin."

Kapı açıldı bu cümlemin ardından. Alttan olacak şekilde kapıya baktığımda "Duydum" diyerek gitmişti biri içeriye. Bulunduğum ülkedeki çoğu kişinin aksine Türkçe konuşmuştu. "Bazen ruh hastası olduğunu düşünüyorum."

"Otursana."

Onun aksine İngilizce söylemiştim bu tek kelimelik cümleyi. Türkçem yurt dışında doğan ve yaşayan birine göre fazlaca iyi sayılırdı hatta başka bir ülkede büyüdüğüm bile anlaşılmıyordu ama ev dışında konuşmayı pek tercih eden bir tarafta değildim.

SENDEN BAHSETTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin