I. KISIM / 20. Derin Mavi

5.5K 426 1
                                    


Kahraman ile Nesli Han'ın doğum için hastaneye yetişme maceraları Yazgı'yı kahkahalara boğmuştu. 

"Bu hikâyeyi belki  bin kez dinledim annemden," dedi sesinde süren neşeyle. "Çocukken her yaş günümde, moralim bozulduğunda ya da aklıma her estiğinde anlattırırdım ona. İnan; hiç bu kadar çok gülmemiştim!"

Çocukluk anılarına kapılıp gitmiş Kahraman: "Gülersin tabii..." diye cevapladı onu benzer neşede. "10 yaşında, ayakları pedallara yetişir yetişmez, yanında hamile bir kadın, Marmaris Devlet Hastanesine gitseydin de görseydim seni!"

İlk şoku atlattıktan sonra Motel'den içeri girmişler ve kocaman bir sevgi seliyle sarmalanarak karşılanmışlardı. Ortam biraz sakinleştiğinde Kahraman Yazgı'yı annesi ve babası ile tanıştırmıştı: "Annem Rabia Sultan ve Babam Haydar. Anne baba bu da "özel" misafirimiz Yazgı!" diyerek herkesi birbirine takdim etmişti.

"Özel" ifadesi esasında "soru sormak yok" anlamına geldiğinden anne-baba misafirlerini hoş karşılamakla yetinmiş, en iyi şekilde ağırlamak için kolları sıvamışlardı. Başlangıçta Kahraman'ın niyeti Emrecan'ı büyüklerine teslim edip hemen dönmek iken, ortaya çıkan yeni gerçekler kararını gözden geçirmesini sağlamıştı.

"Bu gece burada, annenin sana hamileliğini geçirdiği bu Motel'de (ki o zamanlar küçük bir pansiyondu) kalmak ister misin?" diye sormuştu Yazgı'ya.

Beklemediği bu teklif genç kadını hem çok duygulandırmış, hem de çok heyecanlandırmıştı:

"Evet, isterim!" 

"O halde Adem'le Hasan'a haber vereyim onlar da bize katılsınlar," demiş ve derhal telefona sarılmıştı genç adam.

Epey hareketli geçen ilk dakikaların ardından Motel'in deniz tarafındaki bahçesinde gölgede kalan bir masada oturuyor, hem sohbet ediyor, hem de odaların düzenlenmesini bekliyorlardı nihayetinde:

"Annenle ilk kaldığınız odayı hazırlıyorlar," dedi Kahraman.

Bunun üzerine dayanamadı Yazgı ve düşünmeksizin uzanıp tutuverdi elini genç adamın, gözlerini onun gözlerine teslim ederken: "Teşekkür ederim," diye fısıldadı. Öyle bir duygu seline kapılmıştı ki, söyleyecek söz bulamamıştı.

Kahraman da farklı halde değildi, ancak o bambaşka derinliklere dalıp gitmişti.

---

"Abla," dedi çocuk genç kadının kucağındaki minik bebeğe doğru eğilirken, "çok güzel bu!"

"Küçük Kahraman'ım benim, sen olmasaydın ne yapardım hiç bilmiyorum. Çok teşekkür ederim sana."

Telâşla geçen saatlerin ardından neyse ki kolayca gerçekleşen doğumun sonunda gecenin çok geç  saatinde hastanedeki odalarına çıkarmışlardı anne ile bebeğini. İlk ziyaretçileri  elbette Kahraman ve ailesiydi. Rabia ile Haydar genel ihtiyaçların peşine düşmüşlerdi. Çocuk ise odadaydı ve başlarından ayrılmıyordu.

"Gerçekten çok güzel!" diye tekrar mırıldandı çocuk, Nesli Han'ın söylediklerinin tek kelimesini  duymamıştı. Tüm dikkati anne sevgisiyle sarmalanmış, yumuk yumuk, meleksi şekilde uyuklayan bebeğe odaklanmıştı. İşte tam o anda sayfalar dolusu kitaplara konu bir mucize gerçekleşti: Minik bebek gözlerini açtı ve gülümsedi.

Kendi kahverengileri, bebeğin mavileriyle karşılaşınca Kahraman'ın nefesi kesildi: "Abla," diye fısıldadı, "sen böyle deli mavi bakıyorsun ya bu kız derin mavi gülüyor."

Ne cevap vereceğini bilemedi Nesli Han. Anne-kız ancak bu kadar güzel tasvir edilebilirdi.

"Sahiden 10 yaşında mısın sen?" diye sorabildi ancak çocuğa.

----

Hastane odasındaki o andan tam 25 yıl sonra bu defa Motel bahçesindeki masada bakışları tekrar buluştuğunda yine aynı duyguya kapıldı Kahraman; genç kadının gözleri derin mavi gülüyordu işte! Ve dahası tüm alemlerin huzuru bu mavilerin ardında gizliydi sanki.

"Baba, denize girer miyiz? Yazgı Abla da bizimle gelir mi ha gelir mi?" diye Emrecan'ın kendisinden önce koşarak gelen sesiyle ikili mevcut zamana döndü.

Kahraman irkilerek ancak yine de elini yumuşakça çekerken, Yazgı Zihni Sinir'den azar işitmekle meşguldü:

"Şu adama asılmaktan vazgeç kızım," diyordu ses asabiyetle. "Aksi takdirde seni ben bile kurtaramayacağım!"

"Karışma sen!" diye tısladı ona genç kadın. Ama bir tarafı doğru söylediğini iyi biliyordu.

----

Marmaris'te öğlen güneşi tepeye yükselirken, aynı güneş İstanbul'da bulutların ardına gizlenmiş şehri ve insanlarını takip etmekteydi.

Erdem Mahmudî'nin plânı tıkır tıkır işlemiş, babasının adamları gümrükten geçip Londra uçağına binişini ardından izlerken ya da öyle sanırken, o çoktan İstanbul'a dönüş yolunu tutmuştu. Eğer hesapladığı gibi olursa kendi yerine bir başkasını gönderdiğini ve Londra'ya gitmeyip Türkiye'de kaldığını anlamaları için 10-12 saat hatta belki daha uzun süre vardı. Buna bir de bu ahmakların meseleyi çözmeleri için ihtiyaç duyacakları zaman eklenirse, kafadan 24 ilâ 36 saat rahattı.

İstanbul'daki en güvenli ve gizli adreslerinden küçük dairesinde kurduğu düzeneği yeniden canlandırırken bir yandan düşünüyor, öte yandan çeşitli ihtimalleri gözden geçiriyordu.

Yazgı'nın şehri terk ettiği haberini almıştı, ama nereye gittiğini öğrenememişti. Cihazlar yeni yeni açılırken, o en basit şekilde hızlıca bir tarama yapmış ama banka ve internet hesaplarında hiç bir hareket yakalayamamıştı. Akabinde genç kadının cep telefonuna yerleştirdiği casus yazılımı denemiş ondan da sonuç alamamıştı. Tüm teçhizat tam gaz çalışmaya başladığında ise Yazgı'yla beraber geçirdiği her dakika eşyalarına gizlice yerleştirdiği izleyicileri aktif hale getirmeye uğraşmış fakat yine başaramamıştı.

Bilgisayarlar, dinleme ve takip cihazlarıyla boğuşarak geçen umutsuz saatler onu artık patlama noktasına getirmişti ki;  hırs ve adrenaline yenik düşmüş halde oturduğu sandalyeden öfkeyle ayağa kalktı. Oksijeni neredeyse hiç kalmamış odanın penceresine doğru seğirtti. Camı açtı, arsız arsız temiz havayı soludu, umarsız umarsız bulutları seyretti bir vakit: "Zaman sadece azıcık zaman gerekli. Eninde sonunda ortaya çıkacak, ağa takılacak. Hiç bir şey sonsuza kadar saklı kalamaz. Hele benim peşine düştüğüm bir balık asla..." diye düşündü.

Kendi kendisine yaptığı telkinler biraz işe yaramış gibiydi. İçindeki rahatlamayla yerine döndü, dikkatini tekrar önündeki ekranlara verdi ve: "Bir sinyal, bir sinyal yakalamalıyım!" diye mırıldandı daha büyük hırsla.


Ne dersin Sevgili Okur, bu işin sonu neye varır? Erdem bulur mu Yazgı'yı?


21. Bölüm: Cesaret  


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


DERİN MAVİ AŞKWhere stories live. Discover now