Sarı Godoş

36K 1.9K 85
                                    

Tahtadaki işlemleri anlamaya çalışırken aynı zamanda da not almaya çalışıyordum.
Kaya'yla Eslem'in ayrılmasının üzerinden 1 hafta geçmişti; Kaya atlatmıştı, en azından bize umrunda değilmiş gibi davranıyordu. Eslem ise ayrılmalarının üzerinden bir daha okula gelmemişti. Bugün çıkışta Berenler'le evine gidecektik.
"Hocam şu kısmı bir daha anlatabilir misiniz?"
Sınıfın en inek kızının kurduğu cümleyle ona içten bir teşekkür yolladım. Ben de anlamamıştım ve bir daha anlatması işime gelirdi doğrusu. Gözlerimi açabildiğim kadar açıp tahtaya bakmayı sürdürdüm.
"Çok sıkıcısın."
"Kes sesini."
Amelya'nın oflamasını umursamadan tahtadakileri deftere geçirmeye devam ettim.
"Ya yetmez mi? Tüm ders aynısını yaptın zaten. Sıkıntıdan patlamak üzereyim. Bence bu konuyu yeterince anladın."
Onu takmadan "Şurada ne yazıyor?" diye sordum. Normalde derslerde gözlük kullanıyordum ama bugün evde unutmuştum.
"Of Arya!"
Tam söylemesini tekrar edecekken zil çalınca defteri çantama attım. Amelya derste hazırlamış olduğu çantasını omzuna asıp ayağa kalkınca ben de kalemliği hızla çantaya atıp montumu giydim.
"Gidiyoruz değil mi?"
Yanımıza yeni gelen Beren'i farkettiğimde Amelya da bana sorar gibi bakıyordu. Emin olup olmadığımı sorgular gibiydi.
"Tabiki!" derken çantamı omzuma asmıştım.
Beraber okuldan çıktığımızda Kaya'yı görünce hemen başımı önüme eğdim ve telefonumu cebimden çıkarıp yeni mesaj veya bildirim var mı diye kontrol ettim. 1 hafta boyunca Kaya'dan olabildiğince uzak durmaya çalışmış, göz göze gelmemek için ekstra çaba sarfetmiştim.
"Arya!"
Ama o çoğu zaman buna izin vermemişti, şimdi de olduğu gibi.
Başımı kaldırıp bana doğru gelen Kaya'ya baktım. Aynı zamanda kızlar da bana bakıyordu.
"Siz gidin, ben yetişirim size."
Onlar okul bahçesinden çıkarken Kaya yanıma gelmişti.
"Eslemlere gidecekmişsiniz."
"Evet. Nasıl olduğunu merak ettik."
Elini sıkıntılı bir şekilde ensesine götürürken ona sorar gibi bakıyordum. Bunu demek için mi tutmuştu beni? Bir de kızların yanına kadar koşacaktım.
"Aslında ben, yani..."
"Kaya acelem var."
"Peki peki, gidince bana da haber verir misin? Nasıl olduğunu merak ediyorum. Yani farklı bir anlamda değil, sonuçta-"
"Haber veririm, merak etme."
Bir şey demesine izin vermeden kızların yanına doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Neyseki fazla uzaklaşmamışlardı.
"Ne dedi?"
Beren'e "Eslem'in nasıl olduğunu ona da haber vermemi söyledi." diye yanıt verdim burukça.
"Hala onu seviyor işte, neden ayrıldılar anlamıyorum. Çok da yakışıyorlardı."
Hala onu seviyor.
"Eslem'i başta sevmesem de, son zamanlarda kanım ısınmıştı doğrusu. Keşke ayrılmasalardı."
Amelya'yla Beren ikisinin ilişkisini konuşmaya devam edince ellerimi ceplerime soktum.
Hala onu seviyor.
Öyleyse neden ayrılmıştı?
Eslemlerin'in evinin önüne geldiğimizi farkettiğimde ellerimi cebimden çıkarıp kapı açılana kadar ayakkabılarımın bağını çözdüm.
Kapı açılınca içeri girmek için adım attım ama Amelya koluma girip beni içeri adeta sürükledi.
Merdivenlerden çıkarken kulağıma "Sana bir şey mi oldu? Yüzün atmış." diye fısıldayınca boynumun gıdıklanmasıyla omzumu boynuma doğru çektim.

Sırıttı ve “Ben de seni yarılana kadar gıdıklarım” dedi.

Kalbim sanki biri tarafından sıkılıyormuş gibi hissederken "Hayır." diye cevap verdim. "Ne olabilir ki?"
Bana inanmamış gözlerle bakarken "Sonra konuşacağız bu mevzuyu dedi ve Eslem' in odasına girdik.
Eslem'i ve odasını görünce gözlerim olabildiğince açıldı. Ne bir hafta önceki Eslem'den eser vardı ne de odadan. Oda gayet topluydu, depresyondan doğan dağınıklık belirtisi yoktu. Eslem ise her zamanki Eslem'di. Çoğu kızın kıskanacağı güzellikteki yüzünde makyaj, üzerinde hoş bir etek ve kazak. Eve girerken annesi dışardan yeni geldiğini söylemişti ama ben açıkçası böyle bir Eslem beklemiyordum.
"Otursanıza."
Sevecen bir şekilde koltuğu gösterince şaşkınlıktan bayılabilirdim.
Beni terslememişti.
Amelya koltuğa doğru yürüyünce peşinden gittim ve ben de yanına oturdum.
"Neden 1 haftadır okula gelmiyorsun, çok merak ettik!"
Beren Eslem'e çıkışırken ben odayı süzmeye devam ediyordum. Bir tarafa yığılmış renkli renkli poşetleri görünce gözlerim mümkünmüş gibi biraz daha açıldı. Ayrılınca kendini alışverişe veren kızlar sadece filmlerde olmaz mıydı? Ve bu kadar parayı nereden bulmuştu bu kız?
"Sana iyi olduğumu söylemiştim Beren. Birkaç gün ağladım zırladım ama daha sonra değmeyeceğini farkettim."
"E neden okula gelmedin o zaman?"
"Çünkü artık o okulun öğrencisi değilim."
Gözlerimi renkli poşetlerden ışık hızıyla çekip Eslem'e döndürürken şaşkınlığım hat safhaya çıkmıştı.
Bu okulun öğrencisi değilim?
"Eslem, lütfen şu tripleri bırak ve okula dön. Nasıl olsa farklı sınıflardasınız. Hem ne demek artık bu okulun öğrencisi değilim? Se-"
Eslem "Bas baya değilim. Kaydımı aldırdım." diye Beren'in sözünü kesince bünyem bu kadar şaşkınlığını kaldıramaz hale gelmişti. Amelya ise... Onun durumu benden beterdi. Ağzı ve gözleri sonuna kadar açılmış hareket etmeden duruyordu. Beren, pekala onu atlasam iyi olurdu.
Birazdan Eslem'in üzerine saldırınca onun tepkisini de görmüş olacaktık sonuçta.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun! Kaydını aldırmış! Hani değmeyeceğini farketmiştin!"
Ayaklanan Beren'le beraber ben de ayağa kalktım ve yanına gittim.
"Sakin ol, açıklamaya çalışıyor."
Koluna koyduğum elimi ittirirken "Sakin mi olayım! Ya biz seninle senelerdir aynı sınıftayız! Bir Kaya yüzünden okulunu değiştireceksin öyle mi? Çok güzel! İstersen buradan da taşın! Nasıl fikir?"
Amelya aynı şekilde bizi izlerken ben de hafif çatık kaşlarla Eslem'e bakıyordum. Söyleyeceği şeyden vazgeçmiş gibiydi, belkide Beren'in abarttığını düşünüyordu. Eğer Eslem'in yerinde Amelya olsaydı... Ben de aynı şekilde yapardım.
"Beren ben yurt dışına gidiyorum."
Beren gülünce dudağımı ısırdım. Ne yapacağımı şaşırmıştım, Eslem'in yurt dışına gitmesine mi tepki gösterecektim, Beren'i sakinleştirmeye mi çalışacaktım.
"Ama Kaya yüzünden değil gerçekten. Konservatuar okumak istediğimi biliyorsun. Babam yaklaşık bir ay önce bu teklifi sunmuştu, emin olmadığımı söylemiştim ama eminim artık. Bugün okula gelip söyleyecektim ama işte..."
Beren Eslem'in yüzüne boş boş baktıktan sonra kenara bıraktığı montunu ve çantasını alıp odadan çıktı. Amelya'ya gitmemiz için işaret verecektim ki hala aynı durumda olduğunu gördüm. Olayın şokunu atlatınca o da gelirdi. Ya da Elsem onu odadan kovunca.
Hızla kenara bıraktığım çantamı omzuma takıp odadan çıktım ve koşarak aşağı indim.
"Kızım bir şey mi oldu? Az önce Beren de- Arya?"
Eslem'in annesini dinlemeden kendimi dışarı attım ve etrafa göz attım. Beren hızlı adımlarla geldiğimiz yönün aksine yürüyordu.
Yanına koştum ve omuzlarından tutup kendime döndürdüm.
"Bırakır mısın?"
Omuzlarını çekiştirmesine aldırmadan yüzünün önündeki sarı saçlarını arkaya doğru attım.
Tam da tahmin ettiğim gibi ağlıyordu.
"Ona çok kızgınsın değil mi?"
Yok kızgın değil o yüzden odada kıyameti kopardı. Gerizekalı.
"Biraz da kırgın."
Burnunu çekince omuzlarımı düşürdüm. Ne diyebilirdim ki. Bildiğim kadarıyla çocukluk arkadaşıydı ve onu teselli edecek herhangi bir cümle kuramıyordum.
Ağzından bir hıçkırık daha kopunca düşünmeden kollarımı ona doladım. Madem söyleyecek bir şeyim yoktu, sarılabilirdim? Sarılmak iyi gelirdi.
O da kollarını bana dolayıp daha şiddetli ağlamaya başlayınca kollarımı sıktım. Bulunduğumuz yerde çok insan yoktu ama olanların gözleri de üzerimizdeydi zaten.
"Ya ben onsuz ne yapacağım. En yakınımdı o benim. En yakınım."
"Biraz da onun açısından düşünsen? Herkes hayal kurar ve onun ayağına hayalini gerçekleştirmek için bir fırsat geldi. O seninle sevinmek yerine şuan üzülüyor. Evet, illaki zor olacak ama aynı zamanda mutlu olmuş olacak."
Burnunu çekip benden hafifçe ayrıldı ve "Çok mutluydu değil mi?"
Başımı hafifçe salladım. Eslem'in  gözlerinden çok mutlu olduğu okunuyordu.
"Peki ben ne olacağım?"
Beren'in gözlerindeki çaresizliğin aksine gülümsedim.
"Orada temelli kalacak değil ya. Hem, eğer gerçekten dostsanız ne olursa olsun hep aynı iki samimi arkadaş olarak kalırsınız. Gerçekten."
Onun da yüzünde bir gülümseme oluştu ve koluma girip yürümeye başladı.
"Bana çikolata alsana."

*

Telefonumdan yükselen kısa melodiyle soruyu çatık kaşlarla tekrarlarken aynı zamanda yatağımın üstündeki telefona uzanıyordum.
"Ne diyon sen ya! Değişik değişik cümleler kuruyorsunuz. İnsan gibi sorun işte."
Söylene söylene kitapla ilgilenmeyi bırakıp dikkatimi telefona verdim.

Kimden; Yakışıklı Öküz
Aşağı gelsene.

Kalbim göğüs kafesimi delmek ister gibi atmaya başlayınca gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Neden en basit bir şeyde böyle oluyordu?

Kime; Yakışıklı Öküz
Babamdayım bugün.

Mesajı gönderdikten sonra çoktan aptal soruları unutmuş, telefona tam anlamıyla odaklanmıştım.

Kimden; Yakışıklı Öküz
O zaman sen de o evin önüne in.

Mesajı yaklaşık bir 5 kez okuduktan sonra yüzümde aptal bir gülümseme oluştu. Buraya mı gelmişti cidden?
Hızla sandalyeden kalkıp pijamanın üzerine montumu giydikten sonra cebime telefonumu attım ve aşağı indim.
"Nereye gidiyorsun?"
Öznur ablanın sesiyle açtığım kapıda yaramazlık yapmış bir çocuk edasıyla ona masum görünmeye çalışarak baktım.
"Sanırım bir 10 dakika hava alabilirim. Hazır babam da televizyona dalmışken. Değil mi Öznur ablacığım? Ha, unutmadan! Seni çok seviyorum."
Sessizce güldükten sonra salona bakıp babamı kontrol etti ve "Çabuk ol!" dedi yine sessizce.
Hızla yanağına öpücük kondurup vestiyerden anahtarı aldım ve ayağıma Ugg'larımı geçirip dışarı çıktım.
Az ilerde sarı bir kafa görünce yüzümdeki gülümseme mümkünmüş gibi biraz daha genişledi. Hızlı adımlarla yanına gittiğimde bana bakıp gülünce kaşlarımı çattım.
"Ne gülüyorsun be!"
Çocuk senin için kalkmış gece vakti gelmiş sen böyle konuş, aferin. Öküz her yerde öküz.
"O gün ki gibisin yine."
Anlamadığımı belli etmek ister gibi biraz daha çatıldı kaşlarım. O gün ki gibi?
"Üzerinde pijama, mont, ayağında pandif olmasa da Ugg."

Altımda pijama, omuzlarıma atılmış mont, koltuğumun altında Godoş, elimde sopa, başımda göz bandı ve alnımda şişmeye yakın bir kızarıklık.
Türkiye'nin en tarz kadını seçilmeliydim kesinlikle.

Aklıma o gün gelince çatılan kaşlarımın yerini hemen bir gülümseme aldı.
"İşte bende o günden kalan bir emanetin var. O yüzden buraya geldim."
Suratına aptal aptal bakmayı sürdürünce elinde yeni fark ettiğim şeyi bana uzattı.
"Godoş!"
Elinden hızla kapıp Godoş'u göğsüme bastırdım.
"Bunun sende ne işi var?"
"O gün uyuyakalınca almak istedim. Sana bir sır vereyim mi? Geceleri onunla uyuyorum. Ama artık asıl sahibine kavuşmanın zamanı gelmişti bence."
Gülüp tekrar Godoş'uma baktım ama yeni farkettiğim şeyle gözlerim büyüdü.
"Bunun saçları sarı!"
Kaya'ya baktığımda egoistçe bana bakıyordu.
"Beni özlediğinde her zaman buraya gelemem. O yüzden sarıya boyadım."
"İnanmıyorum! Godoş, çok üzgünüm. O gün uyuyakalmamalıydım."
Kaya gülünce omzuna bir tane geçirdim.
"Kes sesini! Ben gidiyorum, sen de defol! Derhal eve git!"
Gülüp burnumu iki parmağının arasına alıp sıkınca geri çekildim. Birazcık acımıştı.
"Öküz." diye mırıldandıktan sonra arkamı dönüp eve doğru yürümeye başladım ama arkamdan "Yakışıklı olanından ama, değil mi?" diye seslenince "Hayır." diye cevap verdim. "Öle dümdük öküz."
Eve girip koşarak yukarı çıktım ve odama girip cama koştum. Hala aşağıdaydı. Biraz bizim eve doğru baktıktan sonra bir taksi çevirince sırıtarak Godoş'u yatağımın üzerine koydum. Montumu çıkartıp yorganın altına girdim ve gülümseyerek gözlerimi kapattım. Her şeyin bu kadar güzel gitmesi normal miydi?

YAKIŞIKLI ÖKÜZ (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin