14 | ELİMİ ASLA BIRAKMA?

362 41 8
                                    



LEKELİ | SİYAH



Etrafa dağılmış peçete ve halıya bulaşan kan damlalarına baktım. Kolumdaki sızı yüzüme vuruyordu. Derin kesmiştim, ama en azından yukarıdaydı ve uzun şeyler giyerek saklayabilirdim. Önce etrafı toplamalıydım. Halıya ne yapacaktım? Leke çıkartmayı bilmezdim ben. Zaten evde de bunun için gerekli malzemelerin olduğunu düşünmüyordum. Kolumu bile Buğra'nın zulasından bulduğum bir şişe içkiyle temizleyip sargıya sarabilmiştim. Gerçekten, ne olduğunu bende bilmiyordum. Elma suyu bile olabilirdi ama dış görünüşü alkollü diye bağırıyordu resmen.

Ağrıyan göz kapaklarımı ovuşturup yatak başlığına yaslandım. Uykularım korkunçtu. Uyanmalarım ayrı korkunçtu.

Ortada Melek falan yoktu. Mutfaktan bıçak almış olmalıydım. Melek kolumu kestiğinde hissettiğim sahte acıyla onun üzerine atlamaya çalışıp yere düşmüştüm. Aynı anda yanıma düşen bıçağın çıkardığı metal sesiyle her şey aydınlanmıştı. Kendimi kesip boşluğa atlamıştım. Korkunçtu. Olmayan şeyleri görmek o kadar korkunçtu ki kendime acıyordum. Sanrı gördüğüm zaman kalbimin atışı canımı yakıyordu. Ensemden gelen ürpertiyle tamamen kendimi kaybediyordum. Sesler duyuyordum. Birileri konuşuyordu ama ne dediklerini anlayamıyordum.

Ben hızlı ilerliyordum. İlacı almalıydım. Adı neydi ki? İnvega gibi bir şey demişti sanırım. Aras'ı arayamazdım. Ah siktir, başım ağrıyordu.

Kendimi halının üzerine atıp biraz soluklandım. Kısa bir liste yapmalıydım. Önce Görkem'i arayıp Pars hakkında bilgi alacaktım. Sonra gerekliyse hastaneye gidip Pars'ı görmeliydim. Okan'ı arayıp ona geçerdim sonra. Bora'yı da alıp biraz konuşmamız lazımdı. Eliz zaten ortalıkta olmadığı için onu es geçtim. Aras'ı düşünme, Aras'ı düşünme.

Bara gidip çocuklarla takılırdım ya da hastanede Pars'ın yanında dururdum.

Telefonum titreyince kendimi hızla kaldırıp yatağa atladım ve numaraya baktım.

''Efendim Görkem?'' Sesimde bariz bir hoşnutsuzluk vardı.

''Bu kadar belli etmeseydin keşke.'' Diye huysuzlandı. ''Pars'ın durumu düzeliyor. Sanırım uyanacak. Gelmek istersen alayım seni?''

Harika bir teklifti. ''Evet, alman iyi olur.''

''Tamam. Sen iyisin değil mi?''

Gülümsedim. ''İyiyim.''



Hastane her zamanki gibi iç bunaltıcıydı. Ağlayan çocuklar, sızlanan yaşlı insanlar vardı. Herkesin gözünde bıkmışlık görüyordum. İlaç alan yaşlı hastalar bitse de gitsek der gibi kıvranıyor, aynı zamanda ilaç alan benim yaşlarımdaki gençlerse güzel vakitleri burada geçtiği için acı duyuyordu. Zaman önemliydi. Sağlık, hepsinden önemliydi.

Onca bunaltının arasında Görkem sürekli konuşuyordu. Kafasına takılan bir şey olduğu barizdi. Normalde de çok konuşurdu ama bu normaldekilere pek benzemiyordu. Hafiften bir kıvranma seziyordum. Anlatmamak için kendisini frenlemeye çalışıyordu. Ne olduysa ben gittikten sonra olmuş olmalıydı.

Asansöre binene kadar saçmalıklarına sessiz kalsam da asansörde dayanamayarak sordum.

''Söyle artık. Derdin ne?''

Lekeli SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin