19.Bölüm "SARHOŞ"

59.5K 2K 936
                                    



Bedenin sarhoş olması başka, ruhun sarhoş olması ise bambaşka bir şeydi. Beden sarhoşluğu sadece birkaç bardak alkol ile mümkün olabiliyorken ruhun sarhoşluğu çok daha fazlasını istiyordu; belki sonsuza dek hafızandan çıkmayacak mutlu birkaç hatıran, belki de her aklına geldikçe benliğini bunaltan hüzünlü olaylar buna sebep olabilirdi. Bir yanının hep eksik kalması seni mantıklı düşünememeye iterdi mesela. İhtimallerine, hayallerine kadar sarhoş olurdun. İçmeden sarhoş olmak tabiri benim için tam da buradan doğuyordu. Her istediğine sahip olmuş bir kimseyle hayatının temelini kaybetmiş bir kimsenin kafa yapısı ve zihinsel sağlığı aynı olmazdı en basitinden. Onlar sonuna kadar ayık olurdu, sense dibine kadar sarhoş.

Keyif için alkol kullanılması sadece şımarıklıktan ibaretti bana göre, fakat hayatının en önemli unsurlarından birini kaybetmiş kimseninki öyle değil. Onun zaten ruhu sarhoştu; her şeyi eksik ve buğulu görüyordu. Adımları tutarsız, yürüdüğü yolda dengesizdi. Bu gerçekleri bilmek onu zaten kahrediyor iken anlık da olsa hafızasından silmeyi istemek onun en doğal hakkıydı. Çünkü biliyordu ki burada düpedüz bir adaletsizlik var.

"İçme artık. Sarhoş olacaksın."

Karşımdaki adam birazdan sarhoş olacaktı; kendini kaybedecek, saçma sapan hareketler yapacak ve sabah kalktığında tek hissettiği duygu pişmanlık ve baş ağrısı olacaktı. Hem alkolün ne zaman köklü bir çözüm bulduğu görülmüştü ki? Sadece seni belli bir saate kadar misafiri yapıyor, ardından ev sahipliği yaptığı sürenin bedelini tesiriyle yaptığın iğrenç hareketlerle misli misline ödetiyordu.

Ayıkken yaptığımız onca hata varken sarhoş olmak hata kat sayımızın artışına göz yummaktan başka bir şey değildi.

Benim ruhum sarhoştu.

Bir bebek dünyaya gözlerini açtığında onun hayatının temelini atan kişiler anne ve baba olurdu, ilk öğretmenleri de. Öyleyse... ben temelimi kaybetmiştim.  Ailem abim olmuştu,  buna bir itirazım yoktu; çoğu abiye göre bu genç yaşında daha fazla sorumluluk üstleniyor, on yedi yaşında bir genç kıza bakıyordu. Kendi gençlik dürtülerini hep geri plana atıyor ve öne beni çıkartıyordu. O yüzden ona binlerce kez teşekkür etsem bile içimdeki minnetimi dışa aktaramazdım; o derece sevip sayıyor, hatta yaptığının büyük bir başarı olduğunu kabul ediyordum ama... insanın içinde bir burukluk olmuyor değildi. O eksikliği hiç tamamlayamayacak gibi kendimi boşlukta hissediyordum. Her ne kadar kendimi 'nasıl olsa başka şehirlerdeyiz, boşanmaları bana koymaz,' diyerek kandırmış olsam da bilinç altıma onların ayrı olduğunu yerleştirmek bile acı vermişti. Aklıma İzmir dendiğinde artık hasretle, özlemle gözümün önünde canlanan sıcak bir yuva değil; iki farklı soğuk evin, iki farklı bireyleri geliyordu.

Bu benim ruhumu sarhoş yapıyordu işte. Düşündükçe terliyor, dibe batıyor, sonra da düşünemeyecek hale geliyordum. Alkol gibi ama ondan daha gerçekçi... ve kendimden başka kimseye zarar vermeyecek türden.

Acılarımı unutup diğer insanlarla eşitlenmeyi istemek belki benim de hakkım olabilirdi ve yine belki dünya gerçekten adaletsiz bir yerdi ama bunu basit bir sıvı ile düzeltemezdik.

"Ben öyle kolay kolay sarhoş olmam!"

Hakan'ın gereksiz yüksek tonlamaları söylediğini inkar ediyordu. Hızla yerimden kalkıp daha fazla kontrolü kaybetmemesi adına elinden bardağı aldım. "Seni daha önce uyarmalıydım," diye hayıflandım kendi kendime. "Hatta hiç vermemeliydim!"

Elimdeki bardağı ilk aldığım yere, sehpanın üzerine bırakıp tekrar arkamı döndüm. Hakan ayağa kalkmıştı. "İyiyim kızım ben," dedi ciddi bir şekilde. "Öyle kolay kolay kendimden geçmem, merak etme."

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin