45 ♧ Sena

13.3K 648 404
                                    

Bölüm 45 : "..."

Sena

  İnsanlar mutluluğu milyonlarca şeyde bulabilirdi. Kulağa tuhaf da gelse kimi düşüncelerinin esaretinden kurtulmak için kendine bir yol bularak, kimi dinlediği müzikte hayallerini izleyerek, kimi değer verdiği insanlarla muhabbetin belini kırarak, kimi onun için satırlara bırakılmış haritanın üzerinde zar atarak ve kimi de zihninde oluşturduğu dünyaya sığdırdığı milyonlarca hayatı cümlelerin içine saklayarak mutlu oluyordu.

  Hiçbir zaman ne yaparak, nasıl mutlu olduğumu düşünecek kadar azalmamıştı düşüncelerim ama şimdi, apartmandayken, zihnim bu soru üzerinde hevesle gidip geliyordu.

  Eşiğe oturmuş ve kafamı açık daire kapısının çelik çerçevesine yaslamıştım. Yorgana sarılı kollarımı dizimle karnım arasına saklayıp elimde tuttuğum kupaya baktım. Kafamı, sanki bakarsam rahatsız olacak ve bulunduğumuz anın büyüsü uçup gidecekmiş gibi yavaşça ve dikkatle ona doğru çevirdim.

  Kalbime dolan mutluluk bir an beni heyecanlandırdı. Nerdeyse ani mutluluk canımı yakmıştı. Mutluydum.

  Yeşil hırkasının kapüşonunu başını geçirmişti yine ve o da benim gibi yere oturmuş sırtını apartmanın beyaz duvarına yaslamıştı. Başı geriye yaslı ve gözleri kapalıydı. Uyku ikimizin de üzerine ağır bir yorgan örtmüş gibi uzun zamandan beri sessizdik ve apartmanın cılız ışığı altında ne beklediğimizi bilmeden öylece bekliyorduk.

  Mutluluk buydu. Beni mutlu eden onun varlığını hissetmemdi. Mutlu olmak beni heyecanlandırıyordu. Kaybetmekten korktuğum için ya da alışık olmadığım için canımı yakıyordu kısa bir an ve nefesim kesiliyordu. İnsanların mutlu olduğunda sevinmesi, bende ters etki yapıyordu sanırım. Kesinlikle normal değildim.

  Tek dizini kendine çekmiş ve kolunu ona yaslamıştı. Bacağının hemen yanında duran bardağın dibinde kalmış bir yudumluk çaya baktım. Bakışlarım karşımdaki manzaranın her bir noktasında incelikle dolaştı ve bu anı hiç unutmamak üzere not almaya alışmış zihnime ilk defa bu özelliğini severek bu anı altın harflerle yazmasını emrettim. Onu unutmak istemiyordum.

 Başımı onun gibi geriye doğru yaslayıp önüme döndüm ve avucumun içindeki sıcak bardağı dudaklarıma götürdüm. Kahve uykumu ufacık bile olsa azaltmamıştı. Konuşmaktan korkarak, biraz kısılmış bir sesle "Üşüyor musun?" diye sordum.

  Apartmanın sinir bozucu derece de sarı olan ışığı altında yüzüne dönmek için sabırsız bir istek duydum. Bunu yapmaktan korkarak bakışlarımı inatla kupanın üzerinde tuttum. "Hayır," dedi benim gibi kısılmış bir sesle. Cevap vermesini beklemiyormuş gibi irkildim, uyuduğunu düşünmüştüm. İkimizde uzun zamandan beri konuşmadığımız için sesimiz bize küsmüş olmalıydı.

  Bardağımdan bir yudum alıp daire kapısını incelemeye koyuldum. Ona bakarken yakalanmak istemiyordum. "Çay ister misin?"

  "Hayır," dedi yine. İçimde uyanan ona bakma isteğini geldiği gibi geri yutup bardağımdaki kahveden bir yudum daha aldım. Yavaş yavaş bardağın sonuna yaklaşıyordum. Bir anlık hüsrana uğradım. İçeriye gidip bir bardak daha dolduramayacak kadar uykum vardı.

  "Uyuyor musun peki?" diye sordum bardağı tekrar indirirken.

  "Hayır, Havuç Kafa." Sesi pürüzsüz ve sorularımdan sıkılmış gibi net çıkınca ona döndüm. Ve hayal ettiğim gibi bana bakan siyah gözleriyle karşılaşmadım. O hala az önce bakışlarımın bıraktığı pozisyonda gözleri kapalı duruyordu.

  "O zaman niye gözlerin kapalı?" diye sordum. Sitemli sesimi duyunca gözleri kapalı olmasına rağmen dudakları görünmez bir gülümsemeyle yukarı doğru kıvrıldı.

Düşünce MahkumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin