Mavi ' nin En Derini

162 21 20
                                    

Öncelikle selamün aleyküm arkadaşlar bir kaç kez yeltendim birşeyler yazmaya ama olmadı yapamadım her seferinde vazgeçtim . Ama cok sevdiğim bi kardeşim sayesinde birseyler yazmaya başladım . Evet biliyorum zayıf kurgularim var . Ama bunları aşabilecegime inanıyorum. Eğer yanımda olupta beni desteklerseniz cok mutlu olurum .
sizleri seviyorum umarım beğenirsiniz ..

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Yürüyorum yine hiçliğin kıyısında bir yerde yalnız yapayalnız... Yürümekten bıkmadan usanmadan ne dediğini bile anlamadığım bir müzik eşliğinde, toprak kokan bahçeleri adım adım geçerek yürüyorum. Arkamdan bir elin bana değmesiyle irkildim kim olduğunu bile anımsayamadığım mavi hem de denizin dibindeki şu mavi olur ya hani ya da gökyüzündeki mavi işte bu çocuk'taki gözler tıpkı deniz tıpkı gökyüzündeki o maviydi. Ben onun gözlerinde kendimi kaybetmişken beni sarsmasıyla kendime geldim. Ben öyle erkek düşkünü bir kız değilim. Sadece bu derin rengi bir tek babam da görmüştüm. Evet görmüştüm bundan yedi sene önce en son arabadan bana el sallayarak giderken ki bakışında görmüştüm . Ben kendimi yedi sene önce kaybettim. Aşık olduğun adamın gitmesiyle kaybettim. Gözümden akan tek bir damla yaşı silerek çocuğa ne var der gibi bir bakış attım. Çocuk anlamış olacak ki ; " İki saattir sana sesleniyorum ama duymamış gibi gidiyorsun. Bunu sana vermemi Eylül istedi."
Çocuğun elindeki defterimi görünce sadece bir defter için benim acılarımı o dipsiz kuyudan çekip çıkarmasına sinirlendim.
"Sen kimsin ? Neden kendisi getirmedi?!"
"Ben sevgilisiyim , sana vermem için ısrar etti. Al da git artık. " demesiyle sinirim ikiye katlanmıştı. Elinden defterimi çekip aldım. Eve hızlı adımlarla ulaşınca nefes nefese kaldığımı farkettim. Neden bu kadar hızlı gelmiştim ? Neden bu kadar sinirlenmiştim ki tanımadığın bir çocuğun beni bu kadar sinirlendirmesi ne kadar mantıklıydı ki...
Uzun bir duşun ardından yumuşacık yatağıma gömüldüm. Dış kapının sesini duyunca gözlerimi kapattım. Annemin beni uyudu sanması daha iyi olurdu. Çünkü nasıl denir bilemiyorum ama çok yorgun durumdaydım. Göz altlarım her zamankinden daha belirginleşmişti. Duş almama rağmen hala üzerimdeki ağırlığı ve yorgunluğu atamıyordum en iyisi gözlerimi kapatıp uzun bir uykunun kollarına kendini teslim etmekti. Uyanmam ile birlikte ağzımdaki ekşi tat ile yüzümü buruşturdum . Gece yatmadan önce limon mu yemiştim ağzımın içinde neden bu kadar ekşi tat var diye düşünürken annemin içeriye girmesi ile bütün düşüncelerin uçup gitti. Annem benim için tek yaşama sebebimdir. Onun böyle gözlerimin içi güldükçe ben de mutlu oluyorum nedensizce sanki o mutlu oldukça bütün sıkıntılarımı uçup gidiyor. O güldükçe herkes gülüyor, mutlu oluyormuş gibi ...
Ne onun benden başka kimsesi ne de benim ondan başka kimse var. Onun her zamankinden mutlu olması aklımda acabalara soru işareti bırakırken annemin; "Günaydın meleğim. İyi ki doğdun." demesiyle bugün doğum günüm olduğunu farkettim. Ben bile beni unutmuşken o unutmuyordu. O anneydi o herşeydi.
"Sağ ol annem." deyip yanağını kısa ama anlamlı bir öpücük bırakırken içten bir iç çekişin ardından ona bakınca gözyaşlarını gördüm . Onun gözyaşlarına bile canımı verecek kadar çok severken onu aglattığım için kendimden bir kez daha nefret ettim.

"Ağlama canımın içi neden ağlıyorsun ki?" dememle yüzünde hafif bir tebessümün oluşması anlık bir olaymış gibi görünüp kayboldu.
" Sadece babanın sana hamile oldugumu öğrenince ne kadar sevindiği aklıma geldi."
Evet annemin canını yakan ben değildim. Ben olsaydım kolaylıkla kendimden nefret ederdim. Ama o aşık olduğum adamdı nefret ediyorum diyemezdim onun için bugüne kadar bizi bırakıp gittiği için geçerli bir sebebi olduğunu hep inanmışımdır. Aşık olduğum adam geri gelecek onunla yarım kalmış anılarımızı baştan hep başlaya başlaya devam edeceğiz. Babamla çekilmiş bir tane fotografim tek var. Ben fotoğraf çekilmeyi sevmem ama söz gözlerine kurban olduğum adam hele bir dönsün bir sürü fotoğraf çekileceğim onunla diye düşünürken kahvaltı sofrasına annem tarafından zorla oturtulduğumu farkettim. Kısa bir kahvaltının ardından telefonumun çaldığını duyunca odama koştum. Her zamanki gibi arayan yine Eylüldü.
"Tamam tamam patlama çıkıyorum. Her zaman ki yere gel. Oradan okula geceriz ." deyip Eylül'ün konuşmasına fırsat bile vermeden telefonu yüzüne kapattım. Evden çıkalı 5 dakika olmuştu. Burada soğukta beklerken Eylül bir arabanın içinden "Alya!" diye seslenince o yana döndüm. Ne işi vardı bu arabada? Kimin arabasiydi bu ? Acaba şu mavi gözlü çocuğun arabası mıydı? diye düşünürken uzun bir korna çaldı. Patlamayin be.
" Alya hadi atla okula gidelim." Kalkipta siz gidin gibi laflar etmeyi cok isterdim .Ama hiç öyle bir niyetim yok çünkü soğuktan donmak üzereyim deyip arabaya yerleştim. Arabaya biner binmez mavi gözlü çocuk ile göz göze geldim gözlerimi Eylül'e çevirirken onunda bana baktığını farkettim. Eylül ile kısa bir bakışmamızın ardından mavi gözlü çocuğun " Gidelim mi ? " demesiyle Eylül "Önce tanışın da gideriz." deyince " Ben Alya ." diyerek elimi kaldırdım. Onunda elini uzatılmasını beklemek sacmalıktı tabiki Eylül işi bozuntuya vermemek icin" O da Araf . " dedi elimi indirirken homurdandım, insan bir nezaketen de olsa memnun oldum falan der bu çocuk nasıl bir tip ya ego yığınından başka birşey değil. Arkadaşım üzülmeyecek olsa ayrıl gitsin derdim ama üzülüyor benim safozum.
Sırama kurulurken Eylül'ün yanıma oturmamasi dikkatimi cekti. Sessizce kulağıma egilirken"Alya kusura bakma, Arafla oturmak istiyorum, tabi sende istersen. " demesiyle araf içeriye girdi. Ne alaka bu çocukta mi artık bizim sınıfta. Araf tip tip bakarken kahkaha atmaya başladı. " ufaklık bundan sonra seninle aynı ortamda olacağız Bende bu sınıftayım alışsan iyi olur." Araf tanıştığımızdan beri ilk defa benimle konuşmuştu ama konusmamasını tercih ederdim ufaklıkmış salak ya sadece bir 10 cm falan uzun diye hava atiyor.
"Ya he he." deyip pencere kenarindaki kayısı ağacını gören sırada oturuyordum. Kayısı ağaçları hep hüzünlenmeme sebep oluyordu . Çantamı sıraya bırakır bırakmaz kollarımıda sıraya koyarak başımı sıraya gömüp uykunun kollarına teslim oldum.
Çalan telefon sesiyle uykum bölünmüstü.kimin telefonudur bilinmez çalıp duruyordu.

"Susturun lan artık şu telefon sesini ayrıca kimin lan bu telefon böyle zil sesi mi olur?" diyerek başımı kaldırdım biricik sıramdan.. Hay ağzıma ben kalkarken hocayla göz göze geldik . Afedersiniz ama sıçtığımın resmidir .

Bir daha ki bölümde bulusmak dileği ile ALLAH ' a emanet olun .

BIRAKMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin