8. Bölüm Damatsız Gelin

72.1K 3.2K 225
                                    

#hankerforever diyerek başlıyorum bölümümüze❤️💜💚🐞 Nedeni bende saklı ama o söz çok şey anlatıyor ☺️🐞

8. Bölümümüze hoşgeldiniz. Muhteşem bir multimedya ve adından da anlaşıldığı üzere değişik bir bölüm sizleri bekliyor.

7. Bölüm repliğimiz seçildi. 5 bölüm böyle yapacağım arkadaşlar. Şimdi sıra 2. Bölüm repliğinde. Bu bölümde en beğendiğiniz repliği seçin. Twitterda beni etiketleyin ve bizler de seçelim. İthaf başlar başlamaz ilk beş kişi ilk sırayı alacak. Şimdiden teşekkürler ❤️💜

Kahveler hazırsa buyrun efenim 8. bölüm sizlerin. İyi okumalar ☕️💜🌷🐞

Toprak olan yoldan dolayı araba arkasında toz bulutu bırakıp giderken Hande camdan dışarı bakıyordu. Bakıpta görmemek... Şu an yaşadığı tam da buydu. Toz tabakası kaplayan cama düşen yağmur tanelerine gözü çarptı. Elini uzatıp cama dokundu. Eli o damlaya değmiyordu. Aradaki şeffaf cam... Görmek ama dokunamamak... Eski hayatı gibi. Gözlerinin önüne geliyordu ama artık ona ulaşması imkansızdı.

İçli nefesi ciğerlerini yakarak çıkarken omzuna dokunan ele başını çevirdi. Nevra'nın gülümsemesine ifadesiz bakarken Altan'ın kendinden emin oturuşuna gözü çarptı. İçindeki ağlama hissini bastırmaya çalışırken başını tekrar cama çevirdi.

Damatsız gelin...

Süslenmiş gelin arabası ve içinde tek başına oturan kendisi. Kalbi üzüntüyle yanarken gözlerinden akan bir damla yaşı tutamadı. Çok uzaktan görünen Karahan konağı gittikçe yaklaşıyordu. Yaklaştıkça kalbindeki acı da büyüyordu. Artık esaret hayatının başladığı Karahan hapishanesine iyice yaklaşırken başını çevirdi. Dudaklarını bastırmasına rağmen küçük ama acı bir hıçkırık dudaklarından döküldü. Dayanılacak gibi değildi ama dayanıyordu. Katılanılacak gibi değildi ama üzerine gelinliğini giyip arabaya binmişti. Arkasında bıraktığı annesini düşündü. Onun şu an ne halde olduğunu düşünemiyordu. Bir anda hayalleri başına yıkılmış ve o yıkıntı altında kalmıştı. Arabanın durmasıyla dalgın bakışlarını camdan çekip içli bir nefes aldı. Artık nefes alması hızlanmaya başlamıştı kalp çarpıntılarıyla beraber. Elleri titremeye başlarken az önce omzuna dokunan yabancı elin bu kez koluna dokunmasıyla irkilip başını kaldırdı. Boş gözlerle şefkatle bakan gözlere baktı.

"Geldik kızım."

Kızım... Kızım kelimesini yabancı birinin ağzından duymak hele hele anlaşma gereği satın alan kişilerden duymak o kadar ağırdı ki. Şu an bunu sadece kendisi anlardı. Anlatsa anlatılmaz, sadece yaşanırdı. Bunu tüm acı ve gerçeğiyle yaşıyordu. Acı nasıl yaşanırdı? Öldürmüyor ki ölsün. Yaşıyordu ama yaşamak denirse.

Ürkek gözlerini Nevra'dan çekip hiç düşünmeden kapıyı açtı. Bu an bitsin, içeri girsin kimse kendine bakmasın başka bir şey istemiyordu! Dışarı çıktığında konak çalışanlarının alkışları kulağındaki uğuldamaya eşlik ediyordu. Sol tarafı sızlamaya başlarken annesinin yüzü gözünün önüne geldi. Sonra Seza... Zaten başka da kimse yoktu. Giray... Onu tamamen unutmuştu. Herkesin gülen yüzünden anladığı, bir şey bilmiyorlardı ama mızrak çuvalda gizlenmezdi! Nevra'nın koluna girmesiyle titreyen bacakları zorla adımlar atarak yürümeye başladı. Damatsız gelin... Yanında ailesi, arkadaşı olmayan tek başına kimsesiz gibi gelen bir gelin. Kayınvalidesinin koluna girip evine giren gelin...

Başını kaldırıp konağa baktığında soğuk bir çift yeşil gözle karşılaştı. Çiseleyen yağmur ve esintinin soğukluğundan ürperirken, havanın soğukluğu o bakışların yanında ağustos sıcağı gibi kalıyordu. Ellerini göğsüne bağlamış kendine nefretle bakan gözlere daha fazla bakamadı. Bakamazdı! Bu adam? Sahi evleniyordu. Hem de kendine nefretle bakan o adamla... Başını yere eğdi. Çalan müzik ve kulağındaki uğuldama... Hayır bu kadarı fazlaydı! Ölen bir insana bunlar yapılmazdı! Kendisi ölümün en katmerlisini yaşarken bunlar yapılmazdı! Kendi ölümüne sadece kendisi ağlıyordu. Başkasına ne gerekti? Kimin umrundaydı? Kimin nesine gerekti? O ortamda kendi ölümüne ağlayan tek kişi, kendi yasını tutan tek kişi...

ESARET  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin