Kader baştan çizmişti hayatlarını. Bütün roller dağıtılmış, her ayrıntı düşünülmüştü. Yağmurlu bir günde karşılaşmışlardı. İkisi de sinirli ikisi de birbirinden öfkeliydi.Yavuz tesadüf diye düşünürken Esra tevafuk diye içinden geçirmişti. Bu kadar z...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Nesöyleyeyimşudünyanınhaline Dağlarayrıayrı, Çöl ayrı ayrı , Şu insanlar bölüşmüşler. Dünyayı Hudut ayrı ayrı , Yol ayrı ayrı
NEŞAT ERTAŞ...
Soğuk zemine yapışan bedenim gelgitleri yaşarken karanlık tüm asaletiyle çekiyordu bedenimi. Belki de bir başlangıç yaşayacaktım yada kaldığım yerden devam edecektim.
Bilincim yarı halde açıkken yerde tepkisiz bir şekilde duruyordum. Kalkmak istemiyordum. Aslında şuan da kalka bilecek bir gücü de kendimde bulamıyordum. Şuan kalkarsam istemediğim gerçeklerle yüzleşmem gerekecekti. Ya Yavuza bir şey olduysa ? Bunu dile bile getirmek istemezken bedenimi saran endişe içimi kemiriyordu.
Oysa ki biz sadece mutlu olmak istemiştik.Bunca hengamenin içinde bir nebzede olsa, küçük bir mutluluk. Aslında biz hep az da olsa mutluluk isterken bir o kadarda mutluluktan uzaklaşıyorduk. İsyan etmek ne haddime ama işte, diyede başlayan cümleleri de mani olamıyordum. Belki de bir umuttu. Yaşanan onca şeyin, sadece bir rüyadan ibaret olmasını düşünmek. Belkide saçmalıktı. Bu düşüncelerimi beynimde yer etmek.
Kalabalıklaşan insanların ayak sesleri , kulak tırmalayan korna sesleri ve uğultu şeklinde insanların meraklı konuşmaları içerisin de kulaklarıma dolan onca seslerin arasında bilincim tamamen dünyaya döndüğümün haberini veriyordu. Gözlerimi açmamak için kendimi sıkarak sımsıkı yumdum. Baş ağrıtan seslerinde arasında bastırılmış olsa da bir de tanıdık ses kulağıma ilişmişti. Onca sesin arasında cımbızla ayırt algılarım seçmişti.
"Lan nasıl araba kullanıyorsun? Eğer ona bir şey olursa sana bu dünyayı dar ederim." Küfürler savuran bu adamın sesi tanıdık gelmişti. Yavuzun sesiydi. Allah'ım. İçimdeki ince sızı tutamadığım mutlulukla "Yavuz" diyerek güçlükle gözlerimi açtım. Tam da karşımdaydı. Yavuzdu işte, buradaydı. İyiyi idi. Yavuzu görmenin mutluluğunu yaşarken o ise bana çarpan aracın sahibinin yakasından tutarak yüzüne kafa atmıştı.
"Yavuz" diye seslendim, beni duymadı. Yerden destek alarak güçlükle kalkıp oturur pozisyona geçtim. Daha deminki sesime nazaran daha gür çıkan bir sesim" Yavuz" dedim.
"Esra" Şaşkınlık arasındaki ateş püsküren gözlerle bakıyordu. İlk defa adlandıramadığım bir bakış yüzümü talan etmişti. Korku muydu bu ? Yoksa kaybetme duygusu muydu ? Bakışları altında yer edinen ifadenin sebebinden emin değildim. Lakin, defalarca kez yutkun-duracak, tüyler ürperten bir bakış sunduğu, gerçekti. Adamı öfkeyle kenara iterek kızarmış gözleriyle diz çöktü. Kollarımdan sımsıkı bir şekilde kavrayarak pekte nazik olmayacak bir şekilde bedenimi sarsmıştı.
KarşımdaYavuzugörmenin verdiği mutluluklayüzümekocamanbirgülümsemeyerleşti.Yavuz ise çatılmış kaşlarıylasinirle soluyarak öfke yüklü bir tınıyla."Sen deli misin?Ne diye arabaların üstüne atlıyorsun he " Bağırması yüzüm yer edinen gülümsemeyi tamimiyle silikleştirmişti. Başımıza toplanan insanlar hayretle bize bakıyordular. Etrafta ki insanları umursamak şuan için en son şeydi düşüneceğim. Ben onun için üzülürken dünden beri kafayı yiyecek duruma gelmişken o ise sadece bana bağırıyordu. Bu tavrı beklemiyordum. Böyle hayal etmemiştim. Boynuna atlayıp sımsıkı sarılmak istiyordum. Sevdiğim kokuyu soluyarak, içime çekmek tekrar tekrar solumak.. Belki de ilk defa onu "Seni Seviyorum" deme cesaretini gösterecektim.