1

26.8K 1.3K 1K
                                    


Öncelikle herkese merhabalar! Bu benim ilk bts fanfic'im. Umarım beğenirsiniz. Eğer gözden kaçırdığım bir şey, bir yazım hatası olduysa affedin. Yaz gelirken fanfiction mevsimi de açılır değil mi? ^^ İyi okumalar!



*** *** ***


Bildiğim tek şey vardı. Deliydim.


Koşarak sınıfa girdiğimde iki üç kişiyi devirdiğime emindim. Sınıfa yeni gelen ve isminin Jimin olduğunu öğrendiğim çocuğun Tae ile takıldığını duyduğum gibi buraya gelmiştim. Arka sıralarda saçma sapan tayfasıyla gülüşen Taehyung beni görünce el salladı.

"Noona! Bir şey mi oldu?" derken Jimin'i ve nezaketen de olsa suratına yerleştirdiği o gülümsemeyi gördüm ve kalbimin bir bulamaç olduğunu hissettim. Üstümde saçma sapan kıyafetler olmasına rağmen -okul benim ikinci evimse eğer rahat gelmeliydim değil mi?- o an hiçbir şey umurumda değildi.

"Ne yapıyorsunuz?" diye oturdum yanlarına. Çocuklar alışkındı, sadece Jimin bu durumu garipsedi. Ellerindeki oyun kartlarını evirip çeviriyor, kenarlarını kıvırıyorlardı.

"Jimin'le konuşuyorduk, okula bu hafta başladı." Jimin'e döndü. "Noona'yla tanışmış mıydın?"

Gözlerimin büyümesini takiben Taehyung'a öldürücü bakışlar fırlattım.

"Ya! Ne noona'sından bahsediyorsun? Senden yalnızca 3 dakika büyüğüm seni taş kafa!"

Evet. Tanıştırayım. İkizim Taehyung. Tabii ki çift yumurta. Bu salakla aynı yumurtada iki dakika bile duramam zaten.

Jimin'in kıkırdamasını duyunca bütün sinirim gevşedi tabii. Tae işini sonraya bırakarak elimi girişken bir şekilde uzattım.

"Ben Eun Ji."

Elime baktıktan sonra içten bir şekilde gülümsedi ve karşılık verdi. "Jimin. Memnun oldum, noona."

Sinir olduğumu belli etmemeye çalışırken yandan gelen histerik gülüşle kafamı çevirdim. Yoongi, yine kenarda köşede bir yer bulmuş, uyuklamadan önce Tae ve diğer çocukları dinliyordu anlaşılan. Ancak o küçümseyen gülümseme kesinlikle banaydı. Başını kaldırınca gözlerimiz kilitlendi ve bir saniyenin yarısı kadar bir zamanda, yüzünden geçen şaşkınlık ifadesini görür gibi oldum.

Yoongi, Tae salağıyla takılsa da hiçbir zaman onlar gibi olmamıştı. Sabah en geç o gelir, başını sıraya koyar ve akşama kadar müzik dinlerdi, uyuklardı, onu asla sırasından başka bir yerde görmemiştim. Şimdi olduğu gibi. Tae ile aralarındaki tek bağlantının da en arka sıraların boş olması olduğunu düşünüyordum.

Yoongi'de etrafına "Gelmeyin, tehlikeliyim" hissini yayan bir şeyler vardı. Kimse ona karşılık vermezdi, zaten karşılık verecek kadar uzun süre konuşan kimse olmamıştı. Ama bundan kesinlikle emindim.

Sivri dilim bir gün başıma bela açacaktı.

"Oo, uyuyan güzel gerçek hayata teşrif edebilmiş. Nasıl, dünya çok değişmiş mi sen uyudun uyuyalı?"

Aslında bu benim onunla ilk konuşmamdı. Daha önce birbirimize tek kelime bile etmediğimizi fark ettim. Garipti. Oldukça garip.

Yüzündeki ifadeden sinir olduğunu anlayabiliyordum. Yine o samimiyetsiz ancak öyle olmasa kalp kıracak kadar güzel gülümsemesini sundu. İlk konuşmamızı az önce bu cümleyle kurmamış olsaydım, bundan 3 hayat sonra -belki- ona yürüyebilirdim. 3 hayat sonra Yoongi. Umarım neslim 2'den sonra tükenir.

"Bu kadar yüzsüz olmak zorunda mısın? On saniyede 700 metre koşarak sınıfa gelmişsin ve kendini sınıfın yeni çocuğuna yamamaya çalışıyorsun. Üstelik bunu bunca erkeğin ortasında yapman seni daha da küçük düşürüyor. İğrendim doğrusu."

Sözleri suratıma bir tokat gibi çarparken buruşan yüzü refleks olarak benim yüzümü de buruşturdu. Bozulmamaya çalışıyordum ancak bu taş kafa sınırları zorluyordu.

Şirin olmaya çalıştım. İçinde ölümcül planlar yapan bir şirin. "Jimin'i önce ben gördüm kavgası da yapmak ister misin?"

Ortamın gerilmesiyle Tae ve kankaları da sessizliğe bürünmüş şaşkınlıkla bizi izliyordu. Jungkook ortamı yumuşatmak için bir elini koluma koydu ve kaş göz işaretiyle sakin olmamı söyledi. Tae ise saldırgan görünüyordu.

"Yoongi, kardeşim hakkında sözlerine dikkat etsen iyi olur."

Bu çıkışı en çok beni şaşırtmıştı. 17 yıllık hayatımın hiçbir yılında Taehyung'un beni koruduğu görülmemiştir. Yoongi ise rahattı.

"Yoksa ne yaparsın, velet?" Yüzündeki alaycı gülümseme yumruk atma isteğimi kabartırken elimin karıncalandığını hissediyordum.

"Dikkat etmeni sağlarım, uyuyan güzel." Taehyung'un ciddiyeti beni korkutmaya başlamıştı. Yavaş yavaş Yoongi'ye doğru yöneldiğini hissedebiliyordum. Jimin ise arada kalmıştı ancak olanların ona bir hayal gibi geldiğine emindim. Çünkü bilinci yerinde olsaydı Yoongi'nin konuştuğu ilk anda burayı terk etmiş olurdu. Zavallım.

Jungkook, Yoongi'yi çekiştirmeye çalışırken Yoongi tek bir hareketle kollarından kurtuldu ve Taehyung'un karşısına dikildi. Tae inanılmaz sinirliydi. Olayı bir an önce durdurmazsam herkes zararlı çıkacaktı. Yoongi bile.

Aceleyle aralarına girdim ve sırtımla Taehyung'u iterken avuç içlerimle de Yoongi'yi itekledim. Araya girmemle afallamıştı. Jungkook, Jimin ve Namjoon; Taehyung'u sınıftan çıkardılar ve o an hiç olmadığım kadar rahatladım.

"Yoongi, yeter. Olay çıkmasın. Özrünü dile geç işte." Bana delirmişim gibi baktı.

"Hah! Ne için? Doğruları söylediğim için mi? Üstündeki paçavralarla da Jimin gibi birini kafalayabileceğini mi düşündün? Salaksın." dedi içimi titreterek. Ancak altta kalmayacaktım.

"Senin benimle derdin ne?! Şu ana kadar tek kelime konuşmadık bile, nasıl benim hakkımda bu kadar kesin konuşabiliyorsun?!" dedim hışımla.

Gözleri yüzümü delip geçiyordu, gözlerimi kaçırmamak için aşırı direnmem gerekti. Bir kere pes edersem sonrasında toparlayamazdım.

Şaşırtıcı bir şekilde elleri bıkkınlıkla iki yanına düştü.

"Çünkü Eun Ji, beni görmemen seni gördüğüm gerçeğini değiştirmiyor."

camouflage | min yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin