31. Bölüm "KUMPAS"

29.3K 1.5K 216
                                    



Korkudan irileşmiş gözler, en ufak bir hamlede çığlık olarak dışarı taşmayı bekleyen içime kaçmış sesim...

Bir hücreyi andıran pahalı araba ve içeride nefes nefese kalmış ufak bir kız. Kilitli olan kapılar hücrenin demir parmaklıkları, karşımdaki arabalardan inen iri yarı adamlar ise gardiyandı. Korku, vücudumda uğramadık yer bırakmazken her bölgemde etkiler bırakmaya başlıyordu. Titreyen dudaklarım, ellerim ve bacaklarım... Hayal meyal hatırlıyordum, Hakan konuşuyordu: "Peşimizdeler, biliyorsun değil mi?" Abim ise apar topar konuyu değiştiriyordu ancak aradan çok geçmeden konu bizi içine çekmiş, kendimizi alçakça düzenlenmiş bir tuzağın içinde bulmuştuk.

Karanlık, bize kurulan pusunun ürkütücülüğünü arttırırken içimdeki korku endişe ile kavruluyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum, tıpkı içinde bulunduğum durumu da hiç anlamadığım gibi. Bu adamlar kim? Onlara zarar mı verecekler? Peki ya neden? Ben ne yapabilirim?

Görünen tablo iç karartıcıydı, galiba olumsuz bir şeyler olması dahilinde hiçbir şey yapamayacaktım. Arabada mahsur kalmış ve şu ortamda bulunan en güçsüz varlık ne yapabilirdi ki? Olay ne, kim haklı kim haksız, abime ne olacak, akıllarında bir plan var mı, hiçbirini bilmiyordum. 

Bu kadar bilinmeyenin arasında acizlik ve çaresizlik kaçınılmaz bir sonuçtu. Hele uğradığım şaşkınlık elimden bir şey gelse dahi beni engelleyecek türdendi. Yutkunmayı bile beceremiyordum; bu donukluğun içinde karşımdaki adamlarla göz göze gelmemek için dua eden ancak gözleri pür dikkat onların üzerinde olan bir kız içimde varlığını sürdürüyordu. Onlarınkiler ise Hakan ve abimin. Verdiğim her nefes sırasıyla biraz daha zorlaşıyordu, boğazımda korkudan oluşmuş acıtan bir yumru belirmişti.

Abim bana omzunun üstünden kaçamak bir bakış atıyordu, adamlar henüz beni fark etmemişti çünkü araba umurlarında değildi. Her şey ağır çekimde yaşanıyormuş gibi fazlasıyla yavaştı. Sanki birileri korkumu aheste aheste çekmemi istiyordu. Bizi arabasıyla takip eden adamın suratında mide bulandırıcı bir sırıtış varken Hakan'ın yüzü hala ifadesizdi ancak içinde bulunduğu durumdan memnun olduğu da söylenemezdi. 

Arabalardan inen adamlar sürü halinde yanlarına doğru yürümeye başladıklarında ellerinde tuttukları aletlerin çoğunun ismini dahi bilmediğimi fark ettim. Onları gerçekten kullanacaklar mıydı? Ağlayamayacak kadar donmuş bir haldeydim, yolunu kaybetmiş küçük bir çocuk gibi hiçbir çare üretemiyordum ki bunun için olay ne önce onu bilmem gerekiyordu.

Hakan ağzının içinde bir şeyler geveledi , abim de öyle. Dediklerinin ne anlama geldiğini az çok tahmin edebiliyordum:Tuzağa düştüler.

Adamlar kısa sürede abim ve Hakan'ın etrafını çember şeklinde sardığında ortada kaldıkları için artık onları neredeyse göremiyordum. Bir şeyler konuşuluyor olmalıydı ki oldukları yerde duruyorlardı. Bir adam elindeki sopayı daha sıkı kavradı; başka bir adam ise kemer olduğunu tahmin ettiğim şeyi esnekliğini test eder gibi bacağına vurdu. Ciddi ciddi bir sorun vardı ve abimler savunmasız olan taraftı. Birazdan olacakları tahmin etmek bile korkudan tir tir titrememi sağlıyordu. İş işten geçmeden bir çözüm üretmeliydim; abime zarar gelmeden ve Hakan'ın canı yanmadan.

Titreyen elimi saçlarıma daldırdım ve işime yarar bir şey bulmak amacıyla gözlerimi etrafta gezdirdim. Fakat sade bir araba içiydi işte. Gözüme kestirdiğim hiçbir şey olmamıştı. Dışarıya bakmaktan ısrarla kaçınarak bakışlarımı yere diktim. O tarafa bakmak beni strese sokuyordu. Ayaklarıma diktiğim sabırsız bakışlarım yerdeki beyzbol sopasına takıldı. Yerden kapıp aşağı atlasam çemberin gözünden kaç dakika kaçabilirdim? Gerçekçi olmak gerekirse hiç umut yoktu, onlar bu işlerde usta gibi durduğundan sopayı benden alıp üstelik bana karşı kullanma ihtimalleri oldukça yüksekti. Mantıklı düşünmeliydim, mantıklı...

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin