6

11.5K 1.1K 446
                                    


 İtiraf etmeliyim ki böyle bir şeyi Min Yoongi'den beklemiyordum.

 Bütün zamanını uyuyarak geçiren bir çocuğun böylesine akıcı ve duygulu piyano çalabileceği aklıma gelmezdi. Parmakları yerlerini ezberlemişçesine tuşlarda gezerken gözleri kapalıydı. O kadar hüzünlüydü ki müziğe kapılıp her an ağlayabilirdim, zaten psikolojim de buna müsaitti. Ancak kendimi tuttum ve kapının yanına yaslandım. Bir dakika kadar daha durup dinledikten sonra müziğin kesilmesiyle beraber yerimde kıpırdandım. 

 Ve o an dank etti. Min Yoongi'yi gözetliyordum. Her an beni yakalayabilirdi. 

 Ve eğer yakalarsa... Ölmüştüm. Yaslandığım yerden kendimi itip merdivenlere giderken kolumda hissettiğim  güçlü parmakların baskısıyla durduruldum. Kalbim ağzımdan fırlayacak gibiydi. Beni kendine çevirdiğinde gözlerim önce kolumdaki parmaklara sabitlendi, sonrasında ise kafamı yavaşça kaldırıp yüzüne baktım.

 Son olaydan kalan morluk ve çenesindeki iz dışında iyi görünüyordu. Gözleri kızarmıştı.

 Bir şey söylemesini bekledim ama söylemedi. Sadece bakıyordu. Birkaç saniye daha kendime izin verdim. Kolumu gerçekten sıkıca tutuyordu. Diğer elimle kolumu tutan parmaklarını ayırırken fısıldadım.

 "İyi geceler Min Yoongi."

 Yüzüne bile bakamadan aşağı döndüğümde Jimin somurtmuş koltukta oturuyordu. Diğerleri de yemeklerini bitirmişti, Jimin'in annesi ve büyükannem masayı topluyordu. Tae yine bir köşede telefonuna bakıyordu. 

Doğrudan Jimin'in yanına oturdum. Beni gördü ama görmemiş gibi davrandı. Kaşlarım istemsiz olarak çatıldı.

 "Bir sorun mu var?" diye sordum eğmiş olduğu yüzüne bakmak için eğilerek. Somurtkan bir şekilde yüzüme baktı. 

 "Yarı yüzyıl önce sana bir şey söyledim, telefonunu almak için yukarı çıktın ve geri gelmedin. Merak edip bakmaya geldiğimde ise seni Yoongi'yi hayranlıkla gözetlerken yakaladım. Niye bir sorun olsun ki?"

 Hasiktir. Hayır, kesinlikle hayranlıkla bakmıyordum. Bakıyor muydum? Bakmamalıydım.

"Ha-hayır. Hayranlıkla gözetlemek mi? Jimin gerçekten mi?"

 Yüzüme baktığında dolgun dudakları bir çizgi halini almıştı. "Yoongi'den hoşlanıyor musun?"

 "Jimin tanrı aşkına! Ciddi misin sen? Tanrım, tüylerim diken diken oldu. Saçmalıyorsun. Sadece Yoongi'nin piyano çalan tiplerden olduğunu bilmiyordum ve şaşırdım. Aramız kötü olduğu için içeri girip dinleyemedim, o an öylece kapıdan dinledim."

 Bir an gözlerini yere dikti ve dudağını kemirdi. Sonra yüzüme tekrar baktı. "Gerçekten mi?"

"Gerçekten." dedim gülümseyip rahatlayarak. O an içimde yine o rahatsız edici his oluştu. Sanki içimde bir yerlerde isyan eden bir şeyler varmış gibiydi. O an umursamadım.

"Hem neden bu kadar kızdın ki?" dedim şakasına konuşur gibi ama kalbim ağzımda atıyordu. Jimin beni kıskanıyordu. Hem de Yoongi'den. 

 Yüzünde oluşan utangaç gülümseme içimdeki sevinci bir kat daha artırdı. İstemeyerek de olsa yanından kalktım.

"Ben masayı toplamalarına yardım edeyim."

***

 Ertesi sabah sınıf belirleme sınavı için herkes heyecanlıydı. Neredeyse herkes. Tabii ki de Tae değildi. Muhtemelen en son sırada hangi sınıf varsa onu orada bulabilecektim. Zekiydi ama asla çalışmıyordu. Çalışmasını söylediğimde ise "Sınavlar derste öğrendiklerimizi test etmek içindir, neden çalışayım ki? Bu bir hile olurdu." diyor. Çok sinir bozucu.

camouflage | min yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin