Chapter Nine: Fall & Morning

278 31 8
                                    

İşte yeni bir hayat başlıyor. Daha doğrusu başladı. Fleamont ve Euphemia evlenmişlerdi. İkisi için de mükemmel olmuştu bu düğün. Evlenme teklifinin üzerinden bir yıllar geçmişti. Bir yılda iksir dükkanları büyümüş, şirket haline gelmişti. Kısacası herkes mutluydu, şimdilik.

Euphemia mutfaktaydı. Bugün izin günleriydi. Güzel bir kahvaltı hazırlamak istiyordu. Bugün, haftalardır yaptıkları ilk izindi. Fleamont o yorgunluğun üzerine uyanamamıştı. Euphemia ise güzel bir kahvaltı yapsınlar ve yorgunluklarını atsın istiyordu.

Sofra eksiksiz hazırdı. Özene bezene, en güzel takımları kullanarak hazırladığı sofra mükemmel gözüküyordu. Tek eksik, içecekti. İkisinin de favorisi meyve suyuydu. Tam buzdolabının kapağını açmış, meyve suyunu alıp tezgaha koymuşken, camdan bir ses duydu.

Buzdolabının kapağını kapattı ve cama baktı. Bir baykuş gelmişti. Merakla cama doğru ilerledi. Cama ulaştığında onu açtı ve baykuş içeri girdi. Bacağındaki kağıdı çözdü ve çözer çözmez baykuş uçup gitti.

Alelacele mektup yazmıştı biri. 

   Sayın Potter'lar,                                                                                                                                                                   Henry Potter, şuan hastanemiz St.Mungo'da yatmaktadır. Durumu ağır olduğundan size bu mektubu yazmamızı istedi. Hastane yönetimine kalırsa, onu görmeniz rica edilir. Üzülerek söylüyoruz ki, durumu pek iyi değil. Gelebileceği-

Euphemia, mektubu titreyen ellerinde daha fazla tutamadı. Ağzından bir çığlık çıktı ve yere yığıldı. Kalkmaya bile gücü yoktu. Yerde, olduğu yerde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. 

Fleamont hayal meyal bir şeyler duymuş gibiydi. Birkaç saniye sürdü, bu çığlığın biricik eşine ait olduğu. Hemen ayağa fırladı ve salona baktı. Orada kimse yoktu. Anında mutfağa gitti ve eşini yerde gördüğünde ufak çağlı bir kalp krizi yaşadı.

Hemen yanına gitti. ''Mia!'' diye haykırdı. ''Neler oluyor?'' diye sordu eşini yerden kaldırırken. Çünkü onun Euphemia'sı kolay kolay ağlamazdı. 

Euphemia doğrulduktan sonra, mektubu Fleamont'a verdi. Merakla mektubu alan Fleamont çok korkuyordu. Hiç korkmadığı kadar korkuyordu. 

Mektubun son satırlarını okuyan Fleamont göz yaşlarına hakim olamamıştı. Eşine baktı. Euphmeia hüngür hüngür ağlıyordu. İkisi de birbirlerine destek olması gerektiğini biliyorlardı ancak kendilerini durduramıyorlardı.

Henry Potter o kadar iyi bir adamdı ki... Hem, Fleamont annesini kaybettikten sonra, babasına sıkı sıkı tutunmuşken bu kadar çabuk olamazdı...

Daha hayata gözlerini yummamıştı belki ama yine de ikisinin de içine doğmuş gibiydi. Hem, St.Mungo o kadar kolay mektup göndermezdi birilerine.

Euphemia yıkılmış haldeki Fleamont'un elini tuttu ve ayağa kalktı. Ondan güç alan Fleamont da ayağa kalktı. Beraber odalarına gittiler ve hızlı bir şekilde üzerlerini giyindiler. 

Sonra el ele tutuşup cisimlendiler. St.Mungo'nun bahçe kapısından girdiklerinde ikisinin de akıllarında soru işaretleri vardı.

Bugüne kadar hiçbir sağlık problemi olmayan adam nasıl bu hallere düşmüştü?

Belli ki, son zamanlarda işlerini iyice büyütmüş ve meşgul olan yeni evli çifte çaktırmamıştı, Henry potter. 

Görevliden babalarının kaldığı odayı öğrendiler ve hiç koşmadıkları kadar hızlı koşup odaya varmışlardı.

Odaya girdiklerinde tüm büyücü hemşirelerin orada toplandıklarını gördüler. Artık sona gelinmişti anlaşılan. 

Henry Potter son bir kuvvetle hemşirelerden onu yalnız bırakmasını istedi. Hemşireler bile durumu kabullenmişlerdi. Odadan çıktılar.

Euphemia bir tarafına, Fleamont diğer tarafına geçtiler. Biri sağ elini, diğer sol elini kavramıştı Henry Potter'ın.

Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

Adamın ağzından son kez iki cümle duyuldu. 

''Sizi seviyorum, çocuklar.'' demişti adam Fleamont'a bakarak. 

Sonra biricik gelinine baktı. ''Birbirinize iyi bakın evladım, birbirinize ihtiyacınız var.'' 

Sonra huzurla gülümsedi ve gözlerini kapattı, bir daha açmamak üzere.

Fleamont Potter artık babasızdı, annesi de yoktu babası da.

---

Genç Potter çifti, Henry'nin ardından haftalarca yas tuttular. Tüm işler Amica'nın üstüne kalmıştı ama o gönüllüydü. Arkadaşlarının yanında olacaktı. 

Aradan yıllar geçti. Üzüntülü yıllar onların peşini bırakmadı. Amica ve Brunette kavga ederek ayrılmışlardı. Çok sinirlenen Amica, şirketi bile bırakıp uzak bir ülkeye taşınmış olan ailesinin yanına taşınmıştı. Fleamont ve Euphemia'dan özür dilemiş ve iletişimini asla kesmeyeceğine dair söz vermişti.

Henry Potter'ın ölümünden beş yıl geçtiğinde Potter çifti tek başınaydılar. Bitmez tükenmez hayal güçleri sayesinde icat ettiği iksirler sayesinde iksir şirketleri bir hayli büyümüş ve dünyaya yayılmıştı. 

Brian Mensis ile hala görüşüyorlardı. 

Mutlu sayılabilirlerdi ancak hala bir eksiklik vardı. 

Son yıllarda o kadar çok üzüntüye uğramışlardı ki, akıllarından çocuk düşüncesi bile geçmemişti.  Kendilerini işe vermişlerdi.

Şimdilerde, hayata yavaş yavaş tutunmaya çalıştıkları zamanda ise çocukları olsun istemişlerdi. Olmuyordu işte, bu sefer de hayat onlara küsmüştü sanki.

Çok üzülüyorlardı. Bir minik Potter'ları daha olsun istiyorlardı. Çok şey değildi. Allah'a her seferinde bir çocukları olsun diye yalvarıyorlardı. 

Sonunda, vazgeçmişlerdi. 

Tam pes ettikleri sırada, bir umut ışığı doğmuştu ve adı James Potter'dı.

-Zeynep







Felix Felicis fleamont•euphemiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin