11

10.8K 1K 637
                                    


  Ne kadar daha öyle kaldık bilemiyorum.

 Zaman kavramını yitirip Min Yoongi'nin kollarında ağladım. Eğer o olmasaydı şu an olabileceğim durumu düşünemiyordum. Belki de sabahın erken saatinde spor yapmak için evinden çıkanlar tarafından bir kaldırım köşesinde cansız bedenim bulunacaktı. İhtimaller zihnimi yiyip bitirirken bitkin düştüğümü hissettim. Sarsılmam kesilmişti. Yoongi bir kere bile şikayet etmedi. Nefesini duyuyordum sadece. Sakinleşmeye çalıştım ve onunla aynı anda nefes alıp vermeye başladım. Başıma saplanan ağrı çok bitkin düştüğümün bir göstergesiydi. O da bunun farkına varmış olacak ki beni yavaşça kendinden uzaklaştırdı ve yüzüme baktı. Hala kollarımı sıkıca tutuyordu. Sanki bıraksa devrilecektim. Sanırım gerçekten öyleydi.

Sesi fısıltı şeklinde çıktı. "Haydi seni evine bırakayım."

 Önce yanıma geçip omzumdan tutarak yürümeye başladı ancak bacaklarımı ard arda hareket ettirmek çok zor geliyordu. O an sadece kaldırıma uzanıp uyumak istedim. 

 Yoongi durdu, ben de durdum. Niye durduğumuzu anlamak için yüzüne baktığımda gözlerini kısmış bana bakıyor olduğunu gördüm. Birden bana yaklaşınca istemsiz olarak geriye doğru kaçamak bir adım attım. Elini bana uzattığında titrediğimi fark ettim. Parmağının yüzüme uzanışını tedirgin bir şekilde izlerken başparmağı elmacık kemiğimin üstünde sürtündü. Gözyaşımı siliyordu.

 "Korkmana gerek yok. Evine güvenli bir şekilde vardığından emin olmalıyım ama yürüyemiyorsun bile."

 Yüzüne şaşkın şaşkın baktım. Yavaşça öne doğru adım attığımda kıpırdamadan beni izliyordu. Diğer bacağımı da binbir çabayla öne attığımda iç çektiğini duydum.

 Aniden kolumu tuttu ve önümde eğilerek boynuna doladı. Bir anda kendimi sırtında bulmuştum. 

 "Bir kere olsun inat etmesen olmaz değil mi?" dedi yüzünü bana çevirerek. Cevap vermedim. Aslında yaptığı şeye minnettardım. Ne kadar inat edersem edeyim bu halde evin yolunu yürüyerek gitmem imkansızdı. Ağırlığımdan etkilenmeden yürümeye başladı. Başımı omzuna doğru sarkıttım ve yüzünü inceledim. Soluk çillerini görünce gülümsemeden edemedim. Daha sonra aklıma gelen düşünceyle yüzümdeki gülümseme bir anda silindi.

 Falcının söyledikleri ne anlama geliyordu? Nasıl olmuştu da Min Yoongi'yle anlaşmışlar gibi aynı şeyleri söyleyebilmişlerdi? Aklım almıyordu doğrusu. 

 Gözlerimin ağırlaştığını hissettim. Söylemem gereken şeylerin dudaklarımdan çıkması için çok çabaladım.

"Teşekkür ederim, Min Yoongi."

 Göz kapaklarım kapanmadan önce son hatırladığım şey Min Yoongi'nin yüzünün ne kadar güzel göründüğüydü. 


***


 Gözlerimi açtığımda kendimi tanıdık ve güvenilir odamda buldum. Dünkü ağlamalarımdan geriye boğazıma oturan yumru kalmıştı. Yutkununca varlığını hissettim. Yavaşça doğrulduğumda Tae'nin yatağın ucunda oturduğunu gördüm. Elindeki telefondan başını kaldırdığında beni gördü ve telefonu yatağa fırlatırcasına koydu.

"Hey! Uyandın mı? İyi misin? Tanrı aşkına sen beni çıldırtmak mı istiyorsun?! Hani kendimi geçtim ama büyükannemi de mi düşünmüyorsun hiç? Çıldırmak üzereyim!"

 Yüzüne öylece baktım. Ne dese haklıydı ama elimden bir şey gelmiyordu. 

 Derin bir nefes verdi ve kollarını sıkıca etrafıma doladı. "Seni gecenin bir yarısı Yoongi'nin sırtında bilinçsiz bir halde görünce ne kadar endişelendim haberin var mı? Anlat bana, sana bir şey yapmadı değil mi? O an şaşkınlıktan ne yapacağımızı şaşırdık, büyükannem Yoongi'ye teşekkür edip gönderdi ama bu normal değil." Yüzünü buruşturdu. "Sen Jimin'le çıkmıyor muydun?"

camouflage | min yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin