from taehyung

1.3K 109 12
                                    

jimin'i geçirmek için kapıya yaklaştığımda başımı göğsüne yaslayıp ellerimi beline sardım. onunla yaptığımız küçük anlaşma ile aklımı alt etmeye çalışacaktık ama ne kadar başarılı olacağımızı zaman belirleyecekti. bu yüzden bir hafta aralıklarla görüşme kararı almıştık ve normal ilişkilerde yapılan davranışları biz daha yavaştan alacaktık. eğer herkes gibi olursak yaşadıklarımız sadece jimin'e ait olacaktı. dünya üzerinde, uğruna ölebileceğim tek insan, beni onun dünyası gibi hissettirdiğinde bunu hatırlamam gerekirdi. bu, tanrının bizi sınama şekliydi. ama üstesinden gelebilirdik. onun elleri, ellerimde olduğu sürece tüm engelleri aşabilirdik.

"tae," diye mırıldandı jimin'im. "beni unutmaman için seni öpememek dayanma sınırımı çok zorluyor. umarım ileride acısını bol bol çıkartırım."

kıkırdadım ve yaşlı gözlerimi üstündeki gri kazağa sakladım. sesimin boğuk çıkacağını bilsem de hafifçe yutkundum.

"aklım yerine geldiğinde belki seni sevmem."

jimin'in sırtımdaki elleri birkaç saniyeliğine sertleştiğinde gülümsedim ve göğsüne bir öpücük kondurdum.

"korkma," dedim ve gitmesi için ondan ayrıldım. "iyileşsem bile gözlerini gördüğümde baştan aşağı tekrar delirebilirim."

çıktığı basamaktan indi ve gözleri burnumun hizasına geldi. onun bana yetişemeyen boyuna bile hayran iken nasıl olur da aklım onu unutmaya çalışırdı? anlayamıyordum.

jimin gittikten sonra soğuk bir duşa girip kendime gelmeye çalıştım ama beynim sarpa sarıldığı zardan patlayacakmış gibiydi. giderek şiştiğini ve kafa derimin bu basınca dayanamadığını hissediyordum. kafamı duvara bir kere vurunca gözlerimde şimşekler çaktı.
ikinciye vuruşumda ise anılar, hızla gözlerimin önüne serildi. heyecanlıydım çünkü duvara bastırdığım ellerimdeki damarlar dışarı fırlayacak gibi duruyordu ve aynı zamanda efsanevi gecenin fotoğrafları bir bir önüme dökülüyordu. üçüncüye vuruşumda ise zihnimin karanlık kuyusuna doğru yer çekiminden daha kuvvetli bir şekilde çekildim. en son hatırladığım, sırtımın banyonun fayansına çarpmasıydı.

~

uyandığımda yanımda tırnaklarını kemiren bir Jungkook görmeyi beklemesem de bayıldığımı tahmin ettiğimden çok üstelemedim. ağır ve acı verici bir kriz geçirmiştim. kafamı duvara nasıl vurduğumu az çok hatırlasam da alnımdaki sızlama zaten kendini fazlasıyla belli ediyordu.

"hyung," dedi Jungkook uyandığımı fark edince. "neler oldu?"

"eskiden geçirdiğim krizlerinden biri, kookie." dedim ve doğrularak başlığa yaslandım. "endişelenme, başım için buz tutmak yeterli olacaktır."

"seni öyle görünce," dedi ve başını ellerinin arasına aldı. "çok korktum."

"ah, üzgünüm." dedim ve jungkook gibi bir kardeşe sahip olduğum için mutlu hissettim. o, benim için arkadaştan çok kardeş olmuştu ve onun endişelenmesini istemiyordum. bana mazlum mazlum baktığında aklıma annesi geldi ve hemen sordum.

"annen nasıl oldu, jungkook?"

"seni aradığımda iyileştiğini söylemiştim ama telefon birden kapanınca dinlemediğini anladım." dedi ve gülümsedi.

jimin'i görmemle telefonu bırakışımdan bahsediyor olmalıydı. çok patavatsız ve salaktım.

"kusura bakma," dedim ve saçlarını karıştırdım. "yatakta jimin'i görünce kendimi bile unuttum."

o an için unutmak fiilini sıradan bir şeymiş gibi kullansam da içimde bir yerlerde canımı çok yakıyordu.

yalnızca bir fiil, insanı paramparça edebiliyordu.

jungkook'a tüm olanları anlattıktan sonra gözlerim duvardaki saate kaydı ve çoktan gece yarısı olduğunu gördüm. kookie'yi uyuması için ikna ettikten sonra dün gece güzel meleğimle uyuduğum yastıklara gömüldüm ve onu hayal etmeye çalıştım.

telefon melodisiyle yataktan fırladığımda kalbim maraton koşmuşçasına atıyordu ve soluklarım birbirine karışıyordu. gecenin zifiri ayazında çalan numarayı direkt açıp yastığa geri gömüldüm.

"efendim?" dedim ama sesimin ulaştığından emin değildim.

"taehyung," diyişini duydum jimin'in. ağlıyordu ve arka plandan yoğun bir gürültü geliyordu.

tanrım, o ağlıyordu.

"burada birkaç adam beni kaçırdı ve sana," dedi saniyeler sonra sert bir tokat sesi duydum ve kanım damarlarımdaki hızını üç katına çıkardı. üstümdeki yorganı hızla itip yataktan çıktığımda ne tür bir savaşta olduğumu anlamaya çalışıyordum.

"sana Min Yoongi isimli birinden selam göndermemi istedi. sanırım eskiden bu uyuşturucu şebekesiyle bir anlaşmazlığın olmuş."

geçmiş, kırıntıları önüme kan damlalarıyla birlikte sunduğunda çaresizlikle yutkundum ve jimin'e mantıklı bir açıklama yapmaya çalıştım.

"bana güven," dedim ama o an kendime ben bile güvenmiyordum. "seni kurtaracağım. ayrıca asla o adamların dediklerine inanma ve jimin'im," yumruğumu sıkarak akan tüm yaşları için dünya nüfusunu katletmeyi diledim. "sakın çok yara alma, dayanamam."

jimin'in cevabını duyamadan telefon değiştiğinde derin bir nefes alıp kıyafetlerimi çıkardım.

"ne kadar çabuk gelirsen meleğin canı o kadar az acır."

motorsikletimin anahtarını yatağa fırlatıp iki silahımı da belime yerleştirdim. gözlerimin karardığını hissederken karşımdaki piçe cevap vermeye karar verdim.

"Min Yoongi," dedim ve hafif bir kahkaha attım. "ona dokunursan seni çıplak ellerimle öldürürüm."

"Sevgilin rahat bir yerde, Taehyung."

Ardından Jimin'in çığlığı bulunduğu yeri sallayınca telefona doğru kükredim.

"Öldürme beni," dedim ve devam ettim. "canlı canlı işkence çektir ve her anı hissedeyim ama tanrı aşkına O'na dokunma."

"Bunu geldiğinde düşünürüz,  dolandırıcı."

Min Yoongi'nin soğuk ve sersem edici sesinden sonra ışık hızında giyindim ve Jungkook'un derin uykusundan yararlanıp motorsikletimin yanına ulaştım.

Kaskımı geçirip ibre 250'ye ulaştığında dudaklarımdan tek bir cümle çıkmıştı.

"Park Jimin'im, geliyorum."

-------

son 3!
bu arada ufak bir not: bts one shot collection yapmayı düşünüyorum istek gelirse yani siz bu bölümün altına istediğiniz üyenin ismini ve ne tür bir one-shot istediğinizi yazacaksınız(fluff/angst) bende kısa kurgularla yazmaya çalışacağım! (sadece can sıkıntısından ve değişik konular yazmak istediğimden yapıyorum her neyse isterseniz yorum atın)

lucky monster :: vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin