24

8.6K 715 494
                                    


Min Yoongi


  Kollarımın arasında sinir krizi geçiren yorgun bedeni kucaklayıp hızla evden çıktığımda kapının önündeki arabaya yönelmiştik.

 Gördüklerimiz bana hala bir hayalmiş gibi geliyordu ama o kızın usulca sallanan cansız bedeni, gözlerindeki ışıksız boş bakış her şeyin gerçekliğini bir kar rüzgarı gibi yüzümüze savurmuştu. Yoo Rae en kötüsüydü. Çığlık atmaya devam ederken bir yandan titriyor, ağlıyor ve kendini bilmeden hareket ediyordu. Bacaklarının dermanı daha ilk andan kesilmişti bile. Kucağıma almamın ilk sebebi buydu. Daha sonra iyice kötüleşen kriz durumuyla ne yapacağımı şaşırmıştım. Acısı gücümü emiyordu sanki. O ağladıkça kollarımın zayıf düştüğünü hissediyordum. 

 Arabaya vardığımızda Jungkook cama yapışmış merakla bize bakıyordu. Tek kelime etmeden arabanın kilidini açtım ve Jungkook fırlayarak dışarı çıktı, Yoo Rae'yi arka koltuğa oturtmama yardım etti. Göz göze geldiğimizde anahtarı ona fırlattım ve ben de arka koltuğa Yoo Rae'nin yanına geçtim. 

 Hala can çekişir gibi inleyip kesik kesik nefeslerle gözlerinden yaşlar akıtmaya devam ediyordu. Başını göğsüme yasladım ve kollarımla sımsıkı sardım. Jungkook dikiz aynasından endişeyle bakıyordu ama hiçbir şey sormayacağını biliyordum. Gaza bastı.

 "Onun hayatını çaldım.." dedi kesik kesik. Gözlerimi kapattım ve her şeyin bir anda geçmesini diledim. Önceden yaşadıklarının fazla olduğunu düşünüyordum. Artık öyle değildi. Bu fazladan da öteydi. Normal şartlarda bir insanın mental olarak kaldıramayacağı bir düzeydi bu. Yoo Rae'nin normal olmamasına güvenmek istiyordum. O hayatımda gördüğüm en güçlü kadındı. 

 "Yoo Rae.." dedim farkında olmadan sessizce. Seslenişimi duyup irkildi ve tekrar sarsılmaya başladı. 

 "Hayır, Yoongi! Yoo Rae falan değilim ben. Bir ismim bile yok. O haklıydı. Ben bir hiçim! Daha ismi olmayan biri..."

 Ellerini yüzüne kapattı. Öyle daralmıştım ki o üzüldükçe bir yerlere saldırasım geliyordu. Şu an tek yapabildiğim şeyin yanında öylece durup sarılmak olması içimi yiyip bitiriyordu. Belki ağlayarak rahatlayacaktı bana yaslanıp, ama acısını hiçbir zaman geçiremeyecektim. 

 "Hayır, güzelim. Hey, bana bak." Yüzünü ellerim arasına aldım ve göz göze gelmemizi sağladım. Ağlamaktan harap olmuş gözleri bana çaresizce bakıyordu.

 "Ben seni ismin ya da ailen yüzünden değil, sen olduğun için seviyorum, anladın mı beni? İsminin ne olduğu, önceden kim olduğun umrumda bile değil. Hepimiz seni sen olduğun için seviyoruz. Çocuklar senin ismini bilmeden bile sevmedi mi seni? O gecenin sonunda ismini öğrenmesem bile sana kapıldığımı çoktan biliyordum. Sakın saçma sapan şeyler düşünme."

 Gözünden bir damla yaş akarken ne kadar terlediğini fark ettim, aynı zamanda yüzü alev alev yanıyordu da. Sözlerimle biraz yatışır gibi olduysa da biraz sonra yüzü aniden bembeyaz oldu ve sımsıkı kollarıma tutundu.

 "Canım acıyor." dedi ağlayarak. Parmakları kıyafetimde sıkılaşırken onu daha sıkı tuttum.

 "Her şey güzel olacak, buradan çekip gideceğiz. Sana söz veriyorum." dedim Jungkook'un gittiği yöne bakmak için camdan dışarı bakarak. Ama başımı çevirdiğim anda yakamdan tutarak inledi ve iki büklüm oldu. Hızla yüzüne döndüğümde gözlerinin kaydığını gördüm. Yakamdan sımsıkı tutmaya devam etti. 

 "Hayır, Yoongi. Gerçekten canım acıyor.."  dedi kesilen nefesiyle ve bir elini karnının altına götürdü. Gözlerim elini takip ettiğinde açık renk pantolonunda yayılan kan gibi bulaşmış kırmızılığı gördüm.

one million bullets || myg.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin