48 - Aydınlık

13.4K 476 360
                                    


Atlas

  Gözlerim kapalı dinledim hastanenin sessizliğini. Bir anda sanki her şeyin çözümünü bu sessizlikte bulacak ve hayatımı mahveden tüm saçmalıkları bu sessizlikte kaybedecektim. Gözlerimi araladığımda camlardan içeriye vuran ay ışığının altında boş odayı izledim. Dışarıda yağan kar şiddetini artırmıştı.

  İçimde yavaş yavaş kendini daha da belirginleştiren uğursuz his beni pençesine almak için zihnimle savaşıyordu. Ama oyuna gelmeyecektim. Düşüncelerimi beni rahatsız eden her şeyden uzak tutmak için direndim. Hiçbiri o kıyılara uğramayacaktı.

  Odanın kapısı aralandı. Kapüşonunu başına geçirmişti ve o tanıdık dik duruşuyla kapıda durdu, üzerinden dumanlar çıkan elindeki karton bardağa baktı. "Uyuyorsun diye sana almamıştım," dedi Sansar. "Gidip bir tane daha alayım."

  "İstemiyorum," dedim sadece. Kapıyı kapatırken ilk anda fark edemediği bir şeyi fark etti, durdu bir anda. Eli kapının kolunda kalmıştı.

  "Lambayı," dedi. "Yakmamı ister misin?"

  Ay ışığının belli belirsiz aydınlattığı odada benden duymayı beklediği şeyi söylüyormuşum gibi konuştum. "Hayır." Ama onun beklediği bu değildi.

  Kapıdan uzaklaşıp odanın içine doğru ilerlerken bana inanamıyormuş gibi baktı "Karanlıktan hoşlanmazsın," dedi ensesini kaşırken. Bir an diyecek bir şey bulamamış gibi düşündü, ama sonra her zamanki Sansar rahatlığıyla yüzüme baktı. "Ne değişti?"

  "Karanlıkla ilgili düşüncelerim," dedim.

  Zihnimde bir yerlerde belli belirsiz bir ses konuştu: Karanlık.

  Kapüşonunu çıkardı. Yüzünde karmaşık bir ifade vardı. Zihninden binlerce düşüncenin geçtiğini hissediyordum. Koltuğa oturup karton bardaktaki çayından bir yudum aldı. Bardağını sehpaya bırakırken huysuz bir ifadeyle bardağa baktı. "Çay da ince belli bardaktan içilmedi mi çay gibi olmuyor." Gülümsedim. Uzun zamandan beri ilk defa gülümsediğim için bu tuhaf hissettirmişti. Ruhumu sıkan dertler yolunda olan bazı şeylere boyun eğmek zorunda kalıyordu. Arkadaşlık gibi şeylere karşı kullanacağı silahı yoktu çünkü.

  Yüzüme baktı ve o da tıpkı benim gibi gülümsedi. Onun gülümsemesi hiçbir zaman benimki kadar karizmatik olmasa da, bu konuda ciddiydim, bana her seferinde kimsenin göremediği bir gülümseme gibi gelirdi. Sadece dünyada bir avuç insanın görebileceği kadar gizli ve kendine has bir gülümsemeydi.

  Arkasına yaslandı. "Anlat bakalım," dedi. "Karanlıkla ilgili düşüncelerini ne değiştirdi?"

  "Bazen bir şeyleri anlamak onları ortadan kaldırır," dedim kollarımı göğsümde kavuştururken. Böyle durunca ellerimdeki sargılar beni daha az rahatsız ediyordu.

  Yüzüme konuşmamı bekler gibi bakınca aramızdaki bu sessiz iletişime ben de uydum ve bir an durup devam ettim. "Bir filmde görmüştüm. Bana anlamlı gelmişti. Çocukken bizim evin merdiven altı karanlık olduğu için orada siyah bir canavarın yaşadığına inanırdım. Beni buna inandıran tek şey hayal gücümdü." Her sabah güneşin doğmasıyla canavarın bıraktığı boşluğu dikkatle izlediğimi hatırladım. Aslında onunla ilgili büyük bir hayalim vardı. Büyüdüğümde bir kahraman olacak ve onu öldürecektim. "Bu sessiz bir inanıştı, ondan hep korktum ama kimseye ondan söz etmedim. Büyüdüğümde aslında onun sadece merdivenlerin bıraktığı gölge olduğunu anlayınca o siyah canavar bir anda yok oldu."

  "Çünkü onun canavar olmadığını anladın," dedi çayını içerken. Bakışları derinleşmişti. Ona bir şeyleri hatırlattığımı anlayınca kaşlarımı çattım. Gözlerini kısa bir an için kaçırdı.

Düşünce MahkumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin