36. Bölüm "NEFRET"

33.2K 1.6K 827
                                    

İmkansız olduğunu bile bile kendini sevdanın hafif dalgalı sularına bırakmak cesaret ister

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İmkansız olduğunu bile bile kendini sevdanın hafif dalgalı sularına bırakmak cesaret ister. Tutulmaya izin vermek ve bunu anı anına kaydetmek ise yürek ister. Karşılıksız aşkı seçmek tok gözlülük ister. Neden mi? Çünkü sevgiye aç bir insanın tek taraflı aşka esir olması işkenceye benzer. Suya yazı yazmaya, sağır birine şarkı söylemeye ve bir körün eline en güzel kitabı vermeye benzer. Kuyuya düşmüş birinin avazı çıktığı kadar bağırmasına benzer. Kaybolmaya benzer, uçmaya benzer, düşmeye benzer.

Kendi yağında kavrulmaya, iki kişilik aşkı bir kişinin üstlenmesine benzer. Tek kişilik bedene iki kişinin sığmasına benzer. Kendi kendine konuşmaya benzer, susmaya benzer, küsmeye benzer.

Kısacası, yerinde saymaya benzer.

Hiçbir çabanın dönütünü göremediğim bir güne aslında hiç de açılmak istemeyen gözlerimi açmak, yine hiç yaşamak istemediğim günü peşinden sürüklemişti. Adım gibi biliyordum, her şey aynı kalacak ve ben yine aynı hislerle yatağıma girecektim. Oysa ki artık bir şeyler olmalıydı. Bir şeyler doğmalıydı... Bir şeyleri birileri değiştirmeliydi. Çünkü... Çünkü artık dilimin düğümünün gevşediğini hissediyordum ve bombanın benim elimde patlaması, varlığımı kül ederdi.

Sabır, avuçlarıma doldurduğum su gibi, ellerimin arasından kayıp gitmesine engel olamadığım ve hızla tükenip giden bir kaynaktı. Sabrımın tükendiğini hissediyordum ve bu benim gözümü korkutuyordu. En ufak bir kıvılcımla oluşan patlama anında neler yapabileceğimi ben bile düşünmek istemiyordum çünkü. Çok fazla zarar ziyan olurdu, çok fazla...

Neyse ki avucumdaki sular tükenmeden onu kullanmayı da biliyordum, hız istiyordu sadece. Bu berrak suyun temizliği bile yüzünüze zamanla bulaşan lekeleri temizleyemiyordu bazen. Hatta bir kez değil, bin kez yıkasanız bile. Sonunda bedenime yerleştirilen somut yüzüm aklandı ama ruhumdaki surat, bir türlü kirlerinden arınamadı. Bir katilin kanlı ellerine doldurduğu su da elbet kanla karışıp bulanıklaşacaktı. Siz suyla yüzünüzü yıkadığınızı zannedecektiniz ama o aslında kanla bütün oluşturan su birikintisi olacaktı. Yüzünüze sürdüğünüz an temizlemek değil, daha çok kirletmek olacaktı yaptığınız.

Ben hariç kimse kan izlerini göremediğinden, yüzüm ve aldığım duşla beraber bedenim yüzeysel olarak temizlendiğinde insanların karşısına çıkabilmiştim. Zaten benimle aynı kahvaltı masasında ve tam yanımda oturan kişi de aynı haltı yediği için en azından tek değildim ve suç ortağım vardı. Fakat bir sorun vardı ki, yüzümü ona ters çevirdiğim için ne kirini, ne de kan lekelerini görme ihtimali olsa bile göremezdi. Kollarım da önümde bağlıydı ki bu masaya oturduğumdan beri süregelen bir eylemdi. Ne ben onun yüzünü, ne de onun benim yüzümü görmesini istemiyordum. Tek sorun, onunla arama duvar örmeye kalkışırsam o duvarın arkasında birtek Hakan değil, abim de kalacaktı. Örneğin masada estirdiğim soğuk rüzgarların Hakan'dan çok o farkındaydı, konuşmuyordum ve bu ona huzursuzluk olarak yansıyordu. Bir bana bir Hakan'a bakarak bir şeyler sezdiğini belli etse de, henüz tek kelime dahi etmemişti.

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin