•31•

7.6K 671 257
                                    

Çarşamba günü, kahvaltıda babamla karşılaştım. Önce bir şeyler yemek istediğimi fark ettim, ama onunla konuşmak istemediğim için masaya doğru yürüyüp su şişemi aldım. Babama öfkeliydim. Pek çok şey için.

"Ben çıkıyorum!" Mutfağa doğru seslendim. Soo Hyun, gülümseyerek elindeki tepsiyle geldi.

"Aa! Nereye? Kahvaltı yapmadan çıkamazsın!"

"Aslında bugün yemek istemiyorum. Okulda atıştırırım. Otobüse yetişeyim,"

Aldığım şişeyi çantama yerleştirdim. Bu sırada tamamen sessiz olan babam, ben kapıya doğru bir adım atınca konuştu.

"Beni bekle, Nari. Seni bugün okula ben bırakacağım."

"Gerek yok, kendim giderim." derken saygısız olmamaya çalışıyordum ama sinirliyken istemeden de olsa, limiti aşabiliyordum. Sonuçta on sekiz yaşındaydım, tümüyle mantıklı davranmam tuhaf olurdu.

"Her sabah yaptığım gibi." diye ekleyerek ortamı daha fazla gerdim.

"Bu sabah farklı bir şey yap o zaman." dedi babam.

"Tıpkı diğer yaşıtların gibi."

Ha ha. Asosyallikten vuruyordu, ha?Neden babamın da Jungkook kadar ukala olduğunu hissediyordum?

"İstemiyorum." diye üsteledim.

"Ben Yooseul değilim, baba.Ultra-ilgili-ebeveynim olan avukat babamın beni okula bırakması bana arkadaş kazandırmayacak."

Babam kahvesinden bir yudum daha aldı. Tepki vermesini bekledim.

"Lütfen oturur musun, Nari?" Sesindeki sakinlik beni delirtiyordu. Hep böyle yapardı. Küçükken Nayeol'un yanına gidelim dediğimde de "Nari, otur ve konuşalım." derdi ve elime bir hikaye kitabı tutuşturup kafamı karıştırırdı. Böyle yapmasından hoşlanmıyordum.

Monoton hayatında mutsuzluk hormonunu fazla çalışan biri olarak sinirlenmem diğer insanlara göre daha hızlı oluyordu. Genel olarak her şeyi kendime saklardım. En ufak duygu kırıntısını, özlem duyduğum geçmişimi, acımı, sevincimi, umudumu... Ama öfkemi öyle dışa vuruyordum ki, sanki öfkem tüm sakladıklarımın bir yansımasıydı.

Sakinleşmeyi deneyip yerime oturdum. Hiçbir şey yemedim, hiçbir şey söylemedim. Babam normalde ısrar ederdi ama yapmadı.

Arabaya binip şehir parkının olduğu yola girene kadar ikimiz de konuşmadık. Kırmızı ışıkta durduğumuzda babam sessizliği bozdu.

"Bunu sana nasıl söyleyeceğimden emin değilim ama yapmak zorundayım, Nari. Senin güvenliğin benim sorumluluğumda."

İşte yine başlıyoruz dedim içimden. Babam ve saçma kuruntuları. Yani, gerçekten inanılmaz asosyal olan bir kızdım ben. Dokuz yaşımdan beri konuştuğum sayılı insan vardı.

Yooseul, Sora ve Iseul-ki onlarla ortaokulda falan tanışmıştım.

Başıma ne gibi bir şey gelebilirdi ki? Bu düşüncelerle birlikte babamı alt edecek tezlerim kafamda uçuşuyordu. Ta ki babam yeniden konuşana kadar.

"Genç bir kız olduğunu görebiliyorum. Bana bir şeyler anlatmıyorsun ve bu beni üzüyor. Ama eğer kalbin kırılırsa, bunu o serseriye ödetirim."

"Ne?"

Önce neden bahsettiğini bile anlayamamıştım fakat aptal değildim. Parçalar kafamda hızlıca birleşti, ayrıca serseri kelimesini duyar duymaz aklıma gelen kişi de buna katkı sağlamıştı.

Jungkook.

Adını içimden söylemek bile gerilmeme neden oldu. Aptal kuralı ve diğer tüm şeyler beni biraz daha duygu karmaşına iterken babam sessizliğimden faydalandı.

sunya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin