Bölüm 30

12.3K 1K 126
                                    


Yazardan;

Efenim 3K kişi olmuşuz. Ailemizin bu kadar büyüdüğüne inanmak güç. Sizleri çok seviyorum. Yorum yapmayı unutmayın. :)

xoxo

Telefondaki adres, pek de kalabalık olmayan mahallelerden birine getirmişti beni. Hatta zengin kesimlere hitap eden yerlerdendi. Güzel evler sıra sıra dizilmişti. Hoş bayanlar ve adamlar etrafta geziniyordu. Kendimi yabancı gibi hissetmiştim burada. Toparlanıp adresi bulmaya odaklandım. Kapı numaralarını kontrol ederek yürümeye devam ettim. 

"32,34,36... Aha! 38 numara!" Hoş bir villa karşımda duruyordu. Kapıları yüksekti. Diğer evlere göre biraz daha görkemli ama bir o kadar da eski duruyordu. Kapı zilini ararken demir kapı gürültüyle açıldı. Biraz korksam da sonuçta gelme amacım sorularıma cevap bulmaktı. Çekinerek içeri girdim. Beyaz güllerle dolu bahçe etrafa ışık saçıyor gibiydi. O kadar etkilenmiştim ki kendimi bahçede gezinirken buldum. Gülleri okşaya okşaya taş bir çardağa ulaştım. Arkası bana dönük uzun saçlı kadın, kahve fincanına uzanıp yudumladı. Biraz daha yaklaştım. Beyaz güllerden çok daha hoş kokan parfümü burnuma dolmuştu. Tuhaf bir şekilde huzurun kokusunu tanımlasam onun parfümünü söylerdim. Beni fark ettiğini hissettim. Ama arkasına dönmemişti. 

"Ben de ne zaman geleceğini merak etmeye başlamıştım. Hatta gelmeyeceğini bile düşündüm." Sesi tanıdık değildi. Merakla olduğum yerde durmaya devam ediyordum. 

"Ayakta mı duracaksın? Gel yanıma. Otur." Düşüncelerimden sıyrılıp gizem perdesini aralamak ümidiyle hızla karşısına geçtim. Otururken çekingenliğimden ötürü yüzüne bakmadım. Oysa ölesiye merak ediyordum. Yerime iyice yerleşmiştim ama oyalanıyordum. Üzerimi düzeltip saçlarımla oynadım. Daha fazla dayanamayıp göz ucuyla gizemli kadını süzmeye başladım. Bakımlı saçlar, güzel bir burun, dolgun dudaklar, yaşla gelen çizgiler... Yine de çok hoş bir yüzdü karşımdaki. Sonra gözleriyle buluştu gözlerim. 

Olduğum yere olabildiğince tünemiştim o an. Bu gözleri tanıyordum. Başkasının gözleriydi bunlar. Mavi'nin gözleriydi. Masmavi hali. Kahverengi lekesi olmadan. Mavinin bu tonunu sadece Mavi'ye özgü sanıyordum. Halbuki ona, annesinden mirasmış.

"Ben sizi..."

"Öldü sanıyordun sanırım? Şu ana kadar sandığın şeylerden hangisi gerçekten sandığın şey çıktı peki?" Bu cümlesine gülümsedim. Ama tedirgindim. Nedenini bilmiyordum. Sadece şu an burada olmaktan tedirgin olmuştum. 

"Gözlerini benden almış. Ama yakışıklılığı tamamen babasına ait." Babasından bahsederken gözünü bahçede öylesine bir noktaya dikmişti. Düşünüyor gibiydi.

"O da hayatta mı acaba? Hayattaysa kendimi en azından ona hazırlayayım." Düşüncelerinden sıyrılıp yeniden bana odaklandı. Cümlemdeki dokundurmaya gülümsedi. Bence biraz dokundurmaya hakkım vardı. Bu kadar gizemli davranmış olması beni daha da tedirgin yapıyordu sadece. 

"Hayır. O, maalesef hayatta değil." Dudaklarımı bastırıp kafamı salladım. Elindeki süslü fincanını kenara bıraktı. 

"Çay? Kahve?" 

"Kahve lütfen." Fincanlardan birini uzatıp kahvemi doldurdu. Dışarıda durduğundan kahve artık sıcak değil ılıktı. Ilık kahveyi sevmesem de gergin olduğumdan yudumlamaya başlamıştım bile. En azından bu yudumlama molaları ikimizin de cümlelerimizi toparlamaya vakit kazandırıyordu.

"Mavi inanılmazdır. Eskiden, yani asıl olmamız gereken dönemde çok başarılı bir savaşçıydı. Köyümüzü o korurdu. Babası onu iyi yetiştiriyordu. Sonra her şey değişiverdi. Şu anda bu zamandayım ve seninle karşılıklı kahve içiyoruz. Eskiden böyle şeylere vaktimiz olmazdı. Çok çalışır hayatta kalmaya çalışırdık. Yaşamak için çalışırdık. Ama sadece kendimiz için değil. Bütün etrafımızdakiler için yapardık bunu. Şimdi ise öyle değil. Burada ölsem bunu günlerce fark eden olmaz. Zamanın değiştirdiği en büyük şey de bu sanırım." Ölsem dediğinde tüylerim diken diken olmuştu. Nedense tehdit gibi algılamıştım. Kahvemden yudumlayıp biraz daha dik oturdum. Köyünde her şeyin değişmesine sebep olan o, değil miydi? Sonuçta kocasını aldatmıştı. 

Mavi IsırıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin