dokuz - "the forgotten boy"

4.3K 530 380
                                    


Zihnim parçalara ayrılırken ne düşünmem gerektiğini bilmem zordu. Evren tamamen anlamsız parçalara dönüşmüş, yine aynı hızla daha parlak renklerin olduğu buram buram sanat kokan bir odaya açılarak tek parça haline geri dönmüştü.

Böylesine estetik görünen bir yerde gözlerimi açmayı beklemezken şaşkınlıktan dilimi yutmak üzereydim. Hoseok'un bileğime taktığı elektronik kelepçe ile olağanüstü bir durum olduğunda nabzımın hızlanmasıyla geri gidecektim. Umuyordum ki böyle bir şeye gerek kalmasın.

Tabloların sıra sıra gözlerimi bayram ettirdiği odayı incelerken hararetli bir daktilo sesi beni kendime getirdi. Burası Başkan'ın yaşadığı yer miydi?

Peki bu kadar teknolojiyi üreten Başkan neden daktilo kullansındı? Mantıklı bir cevapla beraber masada yatan adamı arıyordu gözlerim.

Odada ilerlerken karşımdaki duvarda bir titreşme hissettim. Önce ne olduğunu anlayamasam da duvarın içinden hızla önüme düşen buruşuk kağıt topunu gördüğümde biraz olsun tahminde bulunabilmiştim.

  Eğildim ve buruşturulmuş kağıdı elime alarak tuhaf tuhaf duvara baktım.

"Orada durup zamanımı ziyan etmeye devam mı edeceksin, asker?"

Gür erkek sesi yerimde sıçramama neden olmuştu. Aklıma gelen fikirle kağıdı tuttuğum elimi titreşen duvara doğru uzattım. Elim duracak zannederken sıvı gibi hissettiren bir şeyin içinden doğrudan geçti ve hiçlikte kayboldu. Ben ileriyi göremiyordum ama bu ileridekinin beni göremediği anlamına gelmiyordu.

Tereddütle uzattığım elime değen soğuk bir el ve içeri çekilmemle nefesimi tuttum. Akışkan his titrememe sebep olmuştu.

Duvarın arkasında ne görmeyi beklediğimi hatırlamıyordum. Ama bunu görmek aklımın ucundan dahi geçmezdi. Başkan bir çalışma masasında oturmuş, tahmin ettiğim gibi daktiloda bir şeyler yazıyordu. Burnunun ucunda duran gözlüğü onu tam anlamıyla yaşlı bir ajussi yapıyordu. Ama buna kanmamam gerektiğini biliyordum.

Şaşkın şaşkın beni çeken elin sahibine baktım. Jungkook.

Beni hazırladıktan sonra kendi de gelmiş olmalıydı. Soğuk bakışları beni rahatsız ediyordu. Tek eliyle beni Başkan'a doğru iterken bir anlığında yüzünde tiksinir gibi bir ifade olduğunu fark ettim. Seni lanet velet.

"Jeon Jungkook." Başkan'ın sözleriyle Jungkook irkilmişti.

"Misafirimize daha nazik olmalısın."

Jungkook isteksiz bir şekilde başıyla onayladı. Yüzümü buruşturdum. Taehyung'layken daha ılıman durduğunu düşündüm. İki farklı insan gibiydi. Şimdi karşımda duran bir buzluktan ötesi olamazdı.

Hepimizin birkaç maskesi olmak zorundaydı, her duruma özel bir kişilik.

"Baek Seo Ra."

İrkilmiştim. İsmim bu adamın dudakları arasında oldukça ürkünç ve iğneleyici duruyordu.

Ben bir süre boş boş Başkan'a bakınca Jungkook dirseğiyle dürttü.

"E- Evet..." Biraz düşündükten sonra başımı eğdim ve devam ettim. "Evet, efendim."

Başkan keyifle güldü. İtiraf etmeliyim beklediğim son Başkan tipi bile değildi.

  "Annene benzerliğin konusunda söyledikleri gerçekten doğruymuş. Saygı ifadelerindeki eğretilik ve iğneleme bile aynı. Annen gibi kadınlara asla zorla bir şey yaptıramazsın, yaptırırsan sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın. Bir savaşa girmek gibi."

Yeniden keyifle güldüğünde yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Annem ölmüştü. İntihar etmişti. Kimin yüzünden olduğu pek sır olmasa gerekti. Önümde dişlerini gıcırdatarak gülen bu Başkan bozuntusu gayet iyi bir sebepti.

"Gerçi bunları sana anlatmam anlamsız. Prosedürlerin uygulandığını öğrendim. Tamamen ülkene kendini adamış olduğunu görmek güzel. Şimdi sıra daha büyük bir görevde."

Haykırmak istiyordum. Susmak bana göre değildi. Hayır, batıracaksın. Kes sesini.

Yoongi'nin her seferinde tekrarladığı cümleyi dudaklarıma uyarladım. "Emrinizdeyim, efendim."

Seni en acı yolla öldüreceğim, piç kurusu.

Başkan düşündüklerimden haberi olmaksızın gülümsedi.

"Güzel. Kızımı ordunun başında görmek için sabırsızlanıyorum."

Gözlerim büyümüştü. "Kızınız mı?"

Daktilodan çıkardığı kağıdı ışığa tuttu ve gülümsedi.

"Evet, ben aksini söyleyene kadar kızım olacaksın. Seni elimdeki tüm imkanları kullanarak tam bir savaş tanrıçasına çevireceğim. Tıpkı annen gibi."

Dişlerimi sıktım. Peki ya Taehyung? Bu onun hayaliydi.

"Zaten bir oğlunuz olduğunu duymuştum." dedim kulağa tam bir meydan okuma gibi gelen sesimle.  "Kim Taehyung'du değil mi?"

Bakışları sertleşirken elindeki kağıdı buruşturdu ve bir köşeye fırlattı.

"Bunca zaman neden gelmekte geç kaldığın belli oldu." dedi dişlerini gıcırdatarak.

Sakin olmaya çalışarak devam ettim ama sinirlendiğimi biliyordum.

"Bu görev onun olmalı! Bunun için ölümü bile göze alıp iyileşmek için simülasyona girmiş!"

Boş boş yüzüme baktı.

"Yapmak zorunda olduğu şeyi yaptı, bir utanç kaynağı olmasındansa öldü bilinmesi çok daha iyidir."

Duraksadı ve devam etti.

"İşe yaramaz biri benim oğlum olamaz. O sadece sıradan bir asker. Kimse gayrimeşru bir çocuğun peşinden gitmez."

Gözlerime dolan yaşları geri çekmeye çalışıyordum. Ne zaman sinirlensem gözlerim anında dolardı ve ben ne söylemek istersem isteyeyim sonu her zaman ağlamamla biterdi. Bundan nefret ediyordum.

Taehyung yasak çocuktu. Var olmaması gereken çocuk. Bir utanç kaynağı.

Hayır.

"O işe yaramaz değil!-" Öne atıldığım sırada Jungkook beni yakaladı ve büyük ellerinden biriyle ağzımı sıkıca kapattı.

Çırpınmaya çalışırken elleri gibi soğuk nefesi kulağıma çarptı.

"Sessiz ol ve Başkan'a saygını göster."

Başkan gözlerini devirerek alayla gülerken bir yandan da sahte bir anlayış ifadesi takındı.

"Şimdi kafanın karışık olması çok doğal. Ama merak etme; bir haftalık uykundan sonra zihnin de bedenin de savaşa tamamen hazır olacak. Ve baban olması gereken kazananın yanında, sefil babanın karşısında olacaksın. O zaman annenin yarım bıraktığı her şey tamamlanacak. İyi uykular, Baek Seo Ra."

Ben daha ne demeye çalıştığını anlayamadan Başkan ayağa kalktı, arkasını döndü; boğazıma saplanan keskin acıyla beni arkamdan kollarıyla sıkı sıkı sarmış Jungkook'un gövdesine yaslanmak zorunda kaldım ve bulanıklaşan görüşüme lanet ederken çırpınmaya çalışıp kaskatı kesilerek kendimi karanlığa bıraktım.

Bir şeyler ters gidiyordu.

***

Helö madırfakırs!!!

Galiba yazdığım en kısa bölüm oldu ama bu kısmı ayrı yazmam gerektiğini hissettim. Uzun yazdığımda anlamsız hissediyorum. Zaten mobilin stresiyle kafayı yemek üzereyim. Olsundu::::::)

Tamir servisinin pü anasını s2m yeter la.

Her neyse, seviyorum sizi. :***

crossfire | kim taehyung.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin