XI. Bölüm

26 6 0
                                    

Eve geldiğimde ben hâlâ ödediğimiz paranın hesabındaydım. Ama alacağım para ile bunu eve geri iade olarak vereceğimden kolayca yatıştırdım kendimi.  Ama Nişantaşı da güzel mekânmış. Ben oraya gittiğim anda ünlüler ile karşılaşırız diye  düşünmüştüm. Ama kısmet değilmiş. Zaten artık hep orada olacağım. O yüzden birkaç tanıdık görürüm diye düşünüyorum.

Ertesi gün zaten iş için erken uyanmıştım. Kafedeki çalışan ile görüştüğümde bana kıyafetin iş yerinden alınacağını söylediğinden kendi kıyafetimle gidiyordum. Hava soğuktu. Ben beremi kafama taktım, atkımı boynuma. Montumu giydiğimde bir de aynaya baktım. Dedim ki kendi kendime, Sabahları okul dışındaki şeyler için uyanmak ne zormuş! Yahu ne saçma bir şey yüzünden okulu bırakmışım ben. Ama ben biliyordum bu yüzden okulu bırakmak zorunda kalacağımı. Yani bana engel olacaktı insanlar. Hatta düşünüyordum. Benim ölümüm bile ecelimle olmayacaktı. Bir sıkıntıyla ölecektim ve bu bana dert olacaktı. Ancak asla kimseye kulluk etmedim. Bu da onlara dert olsun.

"Selamun aleyküm Gökhan Abi." diye girdim kafeden  içeriye.

"Aleyküm selam kardeşim." dedi yerleri süpürürken.

"Abi nerede değiştireceğim üzerimi?" diye sordum.

"Şurada." dedi "Personel harici girilemez" yazan yeri eliyle göstererek.

"Sağol abi." deyip dediği yere girdim.

Dolaplar vardı içeride. Hani olur ya Amerikan liselerinde ki okul dolapları. İşte o tarzda. Dolabının üzerinde bir anahtar vardı. Dolabın kolunu çektiğim anda zaten kapının açık olduğunu anladım. İçinde ise poşetlenmiş bir şekilde kıyafetler vardı. Beyaz gömlek, siyah kumaş pantolon. Çok ağrıma gitti yani. Okul esnasında asla giymeyeceğim dediğim kıyafeti giyiyordum. Milletin ağız kokusunu çekecektim. Hatta küfür bile yiyecektim. Bu dediğim çalışmaktan gocunmak mı? Hayır.  Asla gocunmam. Ancak insanların idealleri kendilerini ters köşeye yatırıyor. Kıyafetleri aldım ve poşetin içinden çıkardım. Üzerimdekileri bir bir çıkararak dolaba koyuyordum. Altımda boxer ve üzerimde sadece atletin olduğu anda gömleğimi giydim. Ve sandalyeye oturdum. Pantolonu giymek için eğilmiştim ki bir çığlık sesi duydum. İnce bir kadın sesi. Genç bir kadın. Çığlık attıktan sonra bana baktı ve hemen çıktı. Ben de hemen pantolonumu giyip, biraz bekledim. Çünkü heyecanlanmıştım. Korkmuştum. Daha ilk günden kovulmasak bari, diye düşündüm.  Biraz sonra Gökhan abi ile o kadın geldi.

"Barış hayırdır?" dedi bana ters bir biçimde.

"Abi giyiniyordum. Kız da geldi, bağırdı valla. Bir şey yapmadım yani." dedim tedirgin bir şekilde.

"Burada mı giyiniyordun?"

"Evet Abi."

"Oğlum burada giyinilir mi? Burası personellere ait bölüm. Sadece sana ait değil ki. Giyineceksen arka tarafa git."

"Abi kimse girmez diye düşündüm kusura bakma."

"Tamam kardeşim." diye güldü. Daha sonra bana çığlık atan kızı göstererek

"Bu da Zehra. Kız arkadaşım." dedi. Sonra ona bakarak beni işaret etti

"Canım bu da Barış. Yeni eleman. Bahattin'in kuzeni olur."

"Memnun oldum." dedi kız değişik bir yüz biçiminde.

"Ben de memnun oldum. Kusura bakmayın." dedim mahcup bir şekilde.

İlk iş günümde bu aksilik beni bir hayli bozmuştu. Artık Zehra'nın gözlerine baktığımda, bende bir mahcubiyet duygusu oluşuyordu. Sanki kızla yatmışım ama onun bundan haberi yok gibi. Benim hayatım ne zaman düzelecek bilemiyorum. Belki de ben düzeldiğim zaman. Veya zamanı öldürmeyi başarabildiğim zaman...

Ozan-ı BedbahtWhere stories live. Discover now