3. BÖLÜM - ❝TANIDIK❞

3.9K 173 44
                                    

3. BÖLÜM - "TANIDIK"

Geceleyin durmaksızın yağmur ve şimşek kusan gök perdesi gün ağarınca başını sessizliğin koynuna yaslamıştı. Bense üstümde kuruyan yağmurluğumla sabah ezanına dek pencere önünde dikilmiş, ardından yatağın bir köşesinde gözlerimi uykunun göğsünde azad edebilmiştim.

Şimdiyse tepeden tırnağa neme bulanan bedenim ve her yanında hala yorgunluk rüzgarlarının estiği yüzüm aynaya baktıkça daha feci bir hal kazanırken, avuçlarımı buz gibi suyun altınta birleştirmeye çalışıyordum. Öylesine soğuktu ki, yüzüme su değil, adeta buzdan bıçakları saplıyordum. İki çarpışmadan sonrasını kaldıramayan tenimde, su çarpışından sonra ellerimi gezindirerek rahatsızlığımı sesime vurmamaya özen gösteriyor, iyice kendime gelmeye çalışıyordum.

Kapı -sağlam olmadığından ya da cereyandan- dolayı aralanmış, ileri geri gidip durmaksızın gıcırdarken bir şarkının ve ahşap evin içinde baltalanan odunlardan yükselen çatırdı sesini duyabiliyordum. Göz bebeklerim banyo aynasından gıcırdayan kapıya ulaşırken musluğu kapattım, hemen sol tarafımdaki duvara elimi uzatıp havluyu aldım ve yüzümü duruladım. Lavaboya girmeden hemen önce çıkarıp yatak başlığına koyduğum yağmurluğumu yeniden giyindim, yatmadan önce yastığımın altına koyduğum telefonumu cebime yerleştirdim ve çantamı, ipini rastgele parmaklarıma dolayarak elime aldım. Sonrasında odadan çıkarak merdivenlere yöneldim.

İnmeden önce sağ tarafa bir adım atıp, tahta ve dar balkona yöneldim. Boşta kalan elim tahta parmaklıklara tutundu ve evin içinde küçük çaplı odun kırma seansı düzenleyen Ilgarlı'ya baktım; şöminenin kenarında yaptığı işe müthiş konsantre olmuş, kırdığı odunları tek tek şömineye atarken kazağı altında ter kan içinde kalmış gibi gözüküyordu. Uğraşını kesmeksizin, bir odunu daha şömineye atarken başını kaldırıp kısa süreliğine bana baktı ve ardından tekrar küçük odunları baltayla ikiye ayırmaya başladı.

Parmaklarımı balkon parmaklıklarından uzaklaştırıp adımlarımı merdivenlere yönlendirdim, gürültü yapmamaya dikkat ederek merdivenlerden indim. Merdivenin bitişinde, sol tarafımda kalan mutfakta, dağınık masada -o, muhtemelen az önce kahvaltısını yapmıştı- gezinirken gözlerim, Çağın ayağa kalktı, terli alnını beyaz kazağının koluyla sildi. Çatık kaşlarının altında korunan ağı gözleri varlığıma çakılmıştı. Pikap aracılığıyla çalan şarkıyı -daha doğrusu operayı zar zor duyuyordum ki, uçucu bakışları göz bebeklerimden kara kehribarlarına bağladığı ilmeği koparırken pikabı kapattı. Operanın sonlanması ve balta seslerinin kesilmesiyle eve dağılan sessizlik dalgası neredeyse huzuru çağıracaktı fakat gerginliğin krizaleti sessizlik kozasıyla başkalaşım geçiriyor, metamorfik düşünceler kendini kayıp düşlerin bahçelerinde infaz ediyordu.

"Ben duş alana kadar bir şeyler ye," deyip parmaklarını terli saç tutamlarına geçirdi ve gerinerek onları karıştırdı.

Tel tel alnına düşen siyah saçları gün ışığının altında yüzü gibi ıslaklıkla parlarken kaşları çatıldı. Huzursuz dalgalarla savaşır gibi hırçın bakan gözlerini gür kirpikleri kafes gibi sarmış, tepeden tırnağa beni inceliyordu. Yanımdan geçerken kazağını üstünden çekiştirip çıkardı, yuvarlak hale getirip avcunda sıkıştırdı ve merdivenlere yöneldi arsız adımları. Keten pantolonu, neredeyse diz kısmına kadar kadar çamurla kaplıydı.

"Evime uğrayacağız, değil mi?" diye sordum sağ elimi konsolun ucunda gevşek bir yumruk yaparken.

Her harekette gıcırdayan tahta merdivenlerden ağır tavırlarla çıkmaya devam ederken "Evet," dedi. "Dönüşte oraya uğrayacağız."

"Kaç saat sürer tahminen?" diye yeniden bir soru yöneltmişken son iki üç adımını atıp odasına girdi. Barlar Sokağı. Ve kapısı cerayan etkisiyle, ardında bıraktığı yarım cümlelerimi de rüzgara katarak şiddetle kapandı.

KUSURSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin