6.4

406K 26.2K 7.4K
                                    

Bu deri koltuk, bu bordo pano ve üzerinde birkaç kağıt raptiteyle sabitlenmiş. Duvarlar şampanya rengi, hemen köşede uzun kırık beyaz bir dolap ve içinde duran renk renk dosyalar. Burnuma gelen yemek kokusu, evet muhtemelen hemen yan odada ki mutfakta Ayşe Teyze yemek pişiriyor.

Burası neresi mi?

Burası ahlak masası. Burası müdürün odası. Şuraya aynı ay içinde ikinci defa gelmekte varmış.

"Evet anlatın bakalım derdiniz ne?" diyerek bizi karşısına aldı Müdür Bey. Sıçan Mert hemen ajitasyona başlayarak kanayan kaşını tutarak Mustafa'ya baktı.

"Üzerime saldırdı hocam bu A kişisi."

Oh iyi yaptı keşke diğer dudağını da patlatsaydı, sıçan gibi peynir kemirseydin bir süre.

Mustafa öksürerek Mert'e oldukça tehditkâr bir bakış attı.

"Mustafa doğru mu evladım?" dedi Müdür Bey. Hocam kör değilseniz az önce çocuğun bokunu çıkarttı Mustafa'm. Daha neyi soruyorsunuz? Belki de Mustafa'ya çok güveniyor ki emin olamıyor?

Mantıklı.

"Hocam hak etti," dedi Mustafa, Mert'e bakarak.

"Neyi hak etti. Çocuğum ağzınızdan cımbızla mı alacağız lafı. Sebep ne?"

Bak cımbız dedin aklıma Alev Hocayı getirdin. Allah seni.

"Kıvırcığı," derken hafifçe öksürerek bana olan bakışlarını tekrar müdüre yöneltti. "Nida'nın mesajlarını okuyordu bağıra bağıra."

"E okusun, arkadaş onlar. Senin ne ilgin olur?" dedi Müdür Bey. Ne demek ne ilgilisi olur, hoşlaştığım çocuk o benim yahu.

"Hocam zaten ikisinin mesajlarını okudum ben, ondan dövdü beni," diyerek hızla araya girdi Sıçan Mert.

"Lan bak," dedi Mustafa dişlerini sıkıp Mert'e bakarak.

"Kesin sesinizi," dedi Müdür Bey otoriter bir şekilde. "Nasıl mesajlarmış bunlar?" diyerek Mustafa'ya döndü.

Hiç. Yan sınıftan bana tuvaletin adresini soruyordu arkadaş. Ulan sen müdürsün müdür. Bak bak nasılda bilipte bilmemezlikten geliyor.

Mustafa sıkılgan bir tavırla başını eğdi. "Hocam," dediğinde hızla araya girdim. "Hocam geçen gün ikimiz aynı sınıfta sınav olduk, silgim olmadığı için ondan almıştım. Bende kalmış silgisi, teneffüste getireceğimi söylediğimde istemedi. Bende teşekkür ettim tekrar. Olay bundan ibaret."

Mustafa kaşlarını çatarken Mert alayla bana baktı. Ona kızgın bakışlarımı yönelttiğimde sustu.

Adam ol.

"Tamam her neyse," deyip devam etti. "Mustafa bu yaptığın suç. Ama sana okuldan uzaklaştırma cezası vermeyeceğim," deyip bana döndü. "Hele sana küçük hanım. Notlarının ve derslerinin hali ortada. Sana uzaklaştırma cezası vermem bir ödül olur."

Vay canına. Beni benden daha iyi tanıyor. Seni tanımak istiyorum yiğidim. Beni mutlaka ara.

"Hocam Nida'nın bir suçu yok," dedi Mustafa araya girerek. Nasılda korur beni.

"Olay onun yüzünden zaten, hem okul sırasının üzerinde ne işi var?" diyerek bana baktı Müdür Bey. Aman ver ne vereceksen artistlik yapma. Cezamsa çekerim.

"Yarın okul çıkışı iki gün boyunca okulumuzun duvarını boyayacaksınız. Üst kısımlar kalsın sadece belli bir çizgi var oraya kadar."

"Bir şey söylemek istiyorum," deyip elimi kaldırdım. "Alaattin Abinin görevi değil mi o?"

"Bir şey söylemek istiyorum," diyerek ayağa kalkıp üzerime doğru eğildi Müdür Bey. Kardeş korktum napıyon? "Sen bana hesap mı soruyorsun?"

"Tamam hocam hallederiz," dedi Mustafa sakin bir sesle. "İyi hadi dersinize şimdi."

Müdür Bey bizi eliyle kapıyı yöneltirken duraksadım. "Hocam Mert'e ceza vermediniz?"

"Hocam burada mağdur olan benim," diyerek kaşını gösterdi Mert.

"Özür dile, arkadaşından."

"Ama hocam," diyerek itiraz ederken Müdür Bey kaşlarını çattı. Mert sıkıntıyla bana dönerken sessizce, "Özür dilerim," dedi.

"Duyamadım," dedim kulağımı açarak. "Kızım," diye diklendiğinde Mustafa öne atıldı. "Dile lan."

Mert sinirle solurken, "Özür dilerim," dedi. İçten içe güldüm. "Tamam bir daha olmasın."

Mustafa'nın dudağı keyifle kıvrılırken odadan çıktık.  Ardından Mustafa, Mert'i bir kez daha durdurdu. "Lan Sıçan."

"Ne var?" diyerek döndü Mert.

"Bundan sonra ayağını denk al. Eğer bir daha bu kıza bir yanlış yaparsan kendini müdür odasında değil, hastane odasında bulursun. Hadi şimdi siktir git."

Mert dişlerini sıkıp bana baktıktan sonra hızla yanımızdan uzaklaştı. Müdürün koridorundan çıktıktan sonra merdivenleri inmeye başladık.

"Sağ ol," dedim sessizce.

"O niye?"

"Beni korudun ya. Yani benim için elini kana buladın."

He katil oldu çocuk sanki.

Mustafa sırıtırken üzerime doğru eğildi. "Herhalde koruyacağım sen benim kızımsın. Kimmiş o fare surat?"

Ay ben mutlu oldum biraz. Yok yok bayağı mutlu oldum anasını satayım.

"Şey," dedim gözlerinin içine bakarak. Gülümsedi. "Ney?"

"Bir kere elleyim mi?" dedim utanarak. Kıkırdayıp gözlerini kıstı. "Anlamadım neye elleyecen?"

Kaşlarım çatılırken hafifçe öksürdüm. "Kaslarına lan neyine olacak," deyip kollarına dokundum. "Maşallah yiğidim benim."

Gülmeye devam etti. "İstersen karın kaslarıma da elleyebilirsin."

Gözlerimi anında irileşirken koluna vurdum. "Fırsatçı," deyip bakışlarımı kaçırdım. Yüzüm kızarmıştı.

"Sen bana böyle dolmalarla falan bak, ben daha çok insan döverim," dedi kulağımın dibine yaklaşarak. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Kokusu burnumum dibine girerken gözlerimi kapattım ve hemen kendimi frenleyip geri çekildim.

"Tamam derse gidiyorum ben," dedim geri geri giderek. "Ders ne?" diye sordu. Bir süre düşündüm ve hemen yüzümü ekşittim. "Alev aha Alev'in dersi lan. Sınavlar? Oha sınavları açıklayacaktır?" diyerek ardı ardına şaşkınlığımı dile getirdim.

"Sıkıntı yok zaten yüksek almışsındır," dedi kibirli bir sesle. Alnımı kırıştırdım. "İyi bari gideyim de herkesin içinde aldığım notu göğsümü gere gere taşıyayım."

Güldü. Güldüm. Bana başını eğmiş bakarken, "Geri zekâlı," dedi. Bu seni seviyorum demekti. Yani ona böyle daha samimi geliyor demiştim.

Başımı eğdim ve sırıttım. "Yallah."
Bu da senden çok hoşlaşıyorum demekti.

Gülümsemesi büyürken başını doğrulttu ve sırıtarak göz kırptı. "Eyvallah yavrum."

SEVİLİYORSUNUZ HEMDE ÇOKK ❤

ÇEVRİMİÇİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin