Ep.20

3.9K 371 128
                                    

Elindeki düğmeye acımadan ardı ardına basıyordu. Vücuduma gönderilen elektrik akımları artık canımı yakmıyordu. Sadece kaslarım aniden kasılıyordu ve titriyordum.

"Söyle, kimsin sen?"

Tekrar düğmeye basarken o pis sırıtışı atıyordu.

"Neden bu kadar önemlisin?"

Bir elektrik dalgası daha.

"Söyle dedim sana!"

Bir tane daha. Bu seferki hepsinden daha uzun.

"Demek hâlâ direniyorsun. Seni yola getirecek şeyi biliyorum."

Odadan çıktığını hissettiğimde gözyaşlarım akmaya başladı.

Ben, Yoo Min Shin'im. Ben Lee Sang Hee'yim.

Yaşayan ancak ölmeyi her şeyden çok isteyen tek başarılı deneğim.

•°•°•

Gözlerimi açtığımda bir odadaydım. Bir tarafı boydan boya camla kaplanmış, hiçbir penceresi olmayan kasvetli odada beni sıkı sıkı tutan iki adam vardı. Odada başkaları da vardı ve hepsini tanıyordum. Yüzüm cam bölmeye doğru dönüktü.

Dikkatli baktığımda neler olduğunu yavaşça kavradım. Camın diğer tarafında sedyeye yatırılan kişi çığlık atıp yardım dilenirken, özür dilerken onunla birlikte çığlık attım, kurtulmaya çalıştım, ona ulaşmaya ve onu kurtarmayı istedim.

Yapamadım.

Bir şeyler söylüyordum ancak ne söylediğimi bilmiyordum. Az önceki çırpınışları tamamen durduğunda gözümden bir damla yaş onun için aktı.

Sedyeden alelacele kaldırıldı. Bu ikinciydi.

Ve başarısız olmuştu.

Kendimden nefret ediyordum. Hepsi benim suçumdu.

Yeni biri getirildiğinde hareket etmedim. Gözlerimle onu takip ettim. Yaşadığı korkuyu gözlerinde gördüm. Yine de bakışlarımı çekmedim. Kendimden nefret etmem için yeterince sebebim yokmuşçasına yenilerini ekledim.

Beyaz koruyucu kıyafetli olan eline kenardaki elektrikli kırbacı aldı. Neyin geleceğini adım gibi biliyordum ancak öncekinde yaptığımı yapmayacaktım. Bu sadece onları mutlu ediyordu. Tepkilerime bakıp kahkaha atıyor olmalıydılar.

Kırbacın sapındaki düğmeye bastı. Hiçbir acıma belirtisi göstermeden sedyeye bağlanmış adamın sırtına ilk darbesini indirdi.

Şak.

Tüm vücudum titredi. Adamdan bir haykırış koptu. Sırtı boydan boya kızardı, kabardı ve kanadı.

Şak.

Şak.

Şak.

Tekrar tekrar vuruyordu. Kolunun her hışımla kalkışında ve her inişinde bir nefret gizli gibiydi. Sanki bu adam ona öyle bir kötülük yapmıştı ki, ölmekten beter etmek istiyordu.

Ancak adamın adını bile bilmiyordu. Sadece ona denileni yapıyordu. Onun kim olduğunu biliyordum ancak düşünmeyi reddediyordum. Böyle biri olduğuna inanmak istemiyordum. İsteğiyle veya değil, bu yaptığı bana acı veriyordu.

Bu adam öncekine göre iyi dayanmıştı. Hâlâ bayılmamıştı. Boğazından arada inlemeler, bağırtılar dökülüyordu ve ağlıyordu ancak hâlâ bilincini kaybetmemişti.

Consciousness // Min YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin