13. BÖLÜM

528K 14.7K 1.8K
                                    

Şarkı: Dua Lipa - The One

Emre, kocaman açılmış gözleriyle ona bakan Eylül'ü izliyor, kızın ürkek bakışlarını gördükçe yüreğinin eridiğini hissediyordu. O an Eylül'ü göğsüne yaslamak, ona sıkıca sarılmak ve kızın tüm korkularını silip atmak istedi. Eylül'ün kalbine ulaşabilmeyi her şeyden çok istiyordu. Heyecanlı ve sabırsızdı belki. Cüretkar konuşmaları ve davranışlarıyla Eylül'ü tedirgin ediyor olabilirdi. Fakat o an içinde yükselen isteğe daha fazla karşı koyamadı ve yavaşça eğilip kızın yanağına kadifemsi bir öpücük bıraktı. Geri çekildiğinde Eylül'ün soluklarının hızlandığını gördü ama daha fazla konuşmayacaktı. Hafifçe tebessüm ettikten sonra merdivene döndü ve basamakları hızla tırmanıp havuzdan çıktı.

Eylül adeta bir heykel gibi hareketsiz duruyordu. Elini göğsüne götürürken kalbinin yerinden çıkacağını sandı. Bedeni titremelerle sarsılıyordu. Ağzı dili kurumuş, beyin fonksiyonları geçici süre devre dışı kalmıştı. Emre'nin sözleri beyninde durmaksızın yankılanırken sevmeye ve sevilmeye hasret yüreği "Bırak kendini, bir şans ver" diye ona yalvarıyordu. Aklı ve mantığı ise "Sakın!" diyordu. Her şey ne kadar güzel başlarsa başlasın en sonunda acı çekeceğini söylüyordu.

Parmakları istemsizce yanağını bulurken Emre'nin sevgi, şefkat ve tutkuyla parlayan gözlerini düşündü. O bakışlar kendini öylesine savunmasız hissetmesine neden oluyordu ki. Duygularını gizlemeye çalışsa da bakışları ve hareketleriyle kendini ele verdiğinin farkındaydı.

Derin bir soluk verdikten sonra "Kendime gelmeliyim," diye mırıldandı. Donuk bakışları canlandığında Damla ve Can'ın ona doğru yüzmekte olduklarını gördü. Hemen yüzüne doğal bir gülümseme kondurdu.

"Çıkıyor musun Eylül?" diye sordu Damla. Yüzünde manalı bir gülümseme vardı. Emre ve arkadaşının yakınlaşmasını görmüş, epey heyecanlanmıştı.

"Evet biraz dinleneceğim," dedi Eylül. "Siz peki?"

"Biz de çıkıyoruz," dedi Can.

Eylül merdivenlere yönelirken Can, Damla'yla konuşuyordu. Emre ise bu esnada şezlongta uzanmış telefonunu kurcalamakla meşguldu. Kısa bir an sonra başını kaldırdığında gördüğü manzara karşısında öylece kalakaldı. Eylül, adeta bir tanrıça gibi havuzun merdivenlerinden ağır ağır çıkıyordu. Üzerinde siyah ipli bir bikini vardı ve vücudunun tüm güzelliğini cömertçe sergiliyordu. Göğüsleri çok büyük olmasa da dolgundu. Beli ince, kalçaları yuvarlaktı. Bacakları zayıf ama düzgündü. Göbeğinde taşlı bir piercing, ayak tırnaklarında siyaha çalan bordo renk oje, ayak bileklerinde ise ince bir altın halhal vardı. Emre kesik bir soluk verirken utangaç bir tavırla ona doğru yürüyen kızdan gözlerini alabilmekte zorlanıyordu. O an nedenini bilmiyordu ama Eylül'ü Boticelli'nin "Venüs'ün Doğuşu" adlı tablosundaki Venüs'e benzetti. Aynı masumiyet, aynı güzellik...

Emre'nin hayran bakışlarını gördükçe Eylül'ün eli ayağı birbirine dolaşıyordu. İçinde bulunduğu durumu belli etmemeye çalışıyordu ama başaramadığının farkındaydı. Adamın yanındaki şezlonga yaklaştığında Emre'nin ayağa kalktığını ve havlusuna uzandığını gördü.

"Üşümüşsün..." Emre kızın derisinin diken diken olduğunu görebiliyordu. Havluyu Eylül'ün sırtına sararken, "Şimdi ısınırsın," dedi yumuşak bir sesle.

"Teşekkür ederim," dedi Eylül cılız bir sesle. Gerçekten de titriyordu ama titremesi üşümekten dolayı değildi. Havluya iyice sarınıp Emre'ye döndüğünde haflfçe gülümsedi. Adamın güçlü omuzlarına, kaslı göğsüne bakmamak için epey çaba gösteriyordu.

Can ve Damla geldikten sonra onlar da kurulanıp şezlonglarına yerleştiler. Vücudu kuruduktan sonra Eylül üzerindeki ıslak havluyu sıyırdı ve çantasındaki diğer kuru havluyu çıkardı.

Aşkın Dayanılmaz ÇekiciliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin