zehn ✿ should i go?

3.2K 356 54
                                    

YOONGI

İnce ve orta boylu odunla harlanmış ateşle oynarken bir taraftan da sabahki yağmurun nemlendirip tüm oksijeni yapışkan bir buluta çevirdiği bu ormanda nefes almaya çalışıyordum. Kafamdaki düşünce yığını kısıtlı oksijen yüzünden belli bir yerde toplanamıyor gördüğüm, karşılaştığım her yeni şeyle biraz daha sarsılıyordu. Şimdiyse burada öylece oturmuş ateşin üstünde mazgallanan tavuk budunu incelerken karmakarışıktım. O kır saçları havaya kalkmış ince yüz hatlarına sahip bu yeşil gözlü adamın Alex'in babası olduğu ve buraya bir şekilde gelebildiği gerçeği beni şaşırtmıştı.

"Demek Kore'den geldin ve burada kaybolduğun esnada Alex ile tanıştın." Ne kalın ne ince sese sahip olan adının Bruce olduğunu öğrendiğim, kızı gibi benimle rahatça iletişim kurabilen bu adam ortamı esareti altına alan sessizliği bozduğunda ona bakarak gülümsemeye çalıştım. Hala şaşkın, hala fazla düşünceli olduğumdan hiçbir şey yapmak istemiyordu canım.

"Evet efendim. Kızınız sayesinde hayatta kaldım." diye gevelediğimde yaşına göre hayli çevik ve güleç olan adam ateşin üstündeki tavuğu bir anda çevirerek yanmasını önledi.

"Peki," diye sorgusuna devam ederken sağ tarafına dönerek omuzlarındaki ince gri battaniyesi yere değerken dizlerini kendine çekerek oturmuş ve babasına sarılmak ve öylesine ufak bir muhabbet dışında başka bir etkileşimde bulunmamış olan Alex'e bir bakış fırlattı. "Şehir merkezine ulaşmaya mı çalışıyorsun yoksa burada çoktan bir hayat mı kurdun?"

Şelaledeyken hafifçe burktuğu ayak bileğine sarılı bandajın yapışmayan kısmıyla oynayan Alex kafasını önüne eğerek sorudan kaçınmaya çalışıyormuş gibi göründüğünde bu zamana kadar ilk kez bu sorunun bana sorulmasından korktuğumu hissettim. Gitmeyi, hayatıma kaldığım yerden devam etmeyi mi istiyordum bilmiyordum ki. En başından yanlış yola sapmayıp otele ulaşsaydım hayatımda ne gibi değişiklikler olacaktı, ya da mutlu olacak mıydım, bir fikrim yoktu. Olaylar bir şekilde benim iradem dışında gelişse de nedense şuanda kötü ve dehşet içinde hissetmiyor, daha çok gerçek hayattan uzaklaşmış ve rahatlamış gibiydim.

Fakat tüm bunlardan uzak ve belirsiz bir şekilde benden cevap bekleyen adama, "Merkeze giden yolu biliyor musunuz?" diye sordum.

Ucunu ufak bir alev topunun sardığı çubuğu nemli toprağa bastırarak söndürürken çubuğu tutan parmaklarımın duyacağım yanıttan dolayı titrediğini gördüm. Korkutuyor muydu beni gitme düşüncesi, neden böyle dengesizdim?

"Biliyorum evlat, fakat oraya gitmek birkaç günlük yolculuğu ve vahşi hayvanları göze almak demek. Eğer sana yardım etmemi istersen de buraya sadece bugünlük kızımı görmeye geldiğimin ve yarın döneceğimin de farkındasındır."

Bazı şeylere fazla ve hızlı mı bağlanıyorduk yoksa bu benim kişiliğimin bir parçası mıydı emin değildim. Belirsizlik ve özlem korkusu bir anda ruhumu komuta etmeye başladığında karar vermeye yarayan hücrelerimin çalışmadığını görüyordum. Büyük bir savaş benliğimde yaşanıyor ve ben iki tarafı da tutmuyordum. Hayatım, geleceğim, hayallerim çoktan yok olmuştu, dahası yaşamaya çalışan son umutlarım umarsızca kapı dışarı edilmişti, fakat ya geri dönüşü varsa hissiyatı yakalarımı kavrıyor ve beni kararsızlık duvarına yapıştırıp yüzüme okkalı bir yumruk atıyordu.

O esnada Alex hafifçe öksürerek yerinden kalktı ve "Su alacağım." diye belli belirsiz mırıldanarak yanımızdan ayrıldı. O da benim gibi üzülüyor muydu emin değildim ancak ona bu kadar zaman yük olduğum için bir taraftan da kötü hissettiğim gerçeği gözden çıkarılamazdı.

wild child | myg  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin