On İki

5.8K 538 94
                                    

Taehyung, Areum'u neredeyse sırtlayarak götürdüğünde Jimin'e onlarla gitmesi için fazlasıyla ısrar etmiştim. Eve yalnız başıma dönebilecek kadar kendimdeydim. Ancak o bütün itirazlarımı bertaraf etmişti. Beni yalnız bırakmayacağına dair yeminler etmeye başladığında pes etmiştim.

Şimdi çok fazla sallanmamaya çalışarak yanında yavaş adımlarla yürüyordum.

"Neden geldin?" dedim. Soru bilinçsizce dudaklarımdan çıkmıştı.

"Areum, Taehyung'a fotoğrafınızı attığında birlikteydik ve sen..." Bir an için durakladı. Diyeceklerini toparlayamıyor gibiydi. "Kötü görünüyordun," dedi sonunda en net şekilde. "Arkadaşın olarak yanında olmalıydım."

"Bunu sürekli vurgulamak zorunda değilsin," dedim bir anda yükselerek. Arkadaş olduğumuzu her söylediğinde var olduğundan haberdar bile olmadığım bir yara sızlıyor gibiydi. "Senin arkadaşın olmaktan vazgeçmiyorum, merak etme."

Anladığını belirtir şekilde başını salladı. Hava esintiliydi. Kanımdaki alkole rağmen ürperdim. Ellerimi üzerimdeki sweatshirtün ceplerine soktuğumda benden tarafa baktı.

"Sevmiş gibisin," dedi hafifçe gülümseyerek.

"Kusura bakma ya çıkarmayı unutmuşum." Mahcup bir bakış attım. Koskoca J-Hope'un Jimin baskılı özel yapım sweatshirtünü gasp etmiştim.

"Hayır," dedi. "Sana daha çok yakıştı. Senin olması için Hoseok'tan izin isteyeceğim."

Üzerinde böyle bir yazı olan bir şeyi bana yakıştırmış olması tüylerimi diken diken etmişti. Aramızdan sadece benim hissedebildiğim bir elektrik geçti.

"Sabah diğerleriyle sıkıntı yaşadın mı? İşe çok geç kalmıştım. Kaçarak çıkmak zorunda kaldım."

Sorun değil gibi elini salladı. Ardından iki elini de pantolonunun ön ceplerine soktu. Yanımda bu dünyaya ait değilmiş gibi süzülüyordu.

"Başta biraz azarladılar ama durumu açıkladığımda çok sorun etmediler. Yine de bir daha gizli iş çevirmemem için söz verdirdiler. Parmaklarımı çaprazladım, tahmin edersin ki." Neşeyle gülümseyip göz kırptı.

Bu haline önleyemediğim bir şekilde kıkırdadım. Bu ani gülüş dengemi sarsmıştı. Tökezlemeden edemedim. Bunun üzerine bir elini hafifçe koluma koydu ve kendi koluna geçirdi.

"Sen şimdi sarhoşsun, değil mi?" dedi ıssız gecede kol kola yürürken. Hızlanan kalbimin önüne geçemedim.

"Hiç de bile. Belki biraz çakırkeyifim." Yine de koluna daha sıkı tutunup ona sokulmadan edemedim. Tüm suç dengesizliğimindi. Üstelik hava da biraz serindi. Yoksa ona yakın durmak istediğim yoktu.

"Bir düşünelim, hastanedeki gece bana neler yaptırmıştın?" Masumca gözlerini havaya kaldırıp düşünür gibi yaptığında kahkahamı tutamadım.

"Havaya yumruklar savurmanı ben istememiştim." Onu taklit ederek boşluğa iki yumruk savurdum. "Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?" diye bağırdım karanlığa. Suratında keyifli bir gülüş vardı. Ondan cesaret alıp devam ettim. "Herkes hasta bana. Herkes!"

"Böyle dememiştim," dedi kahkahalarının arasında.

"Dedin." İnatla başımı dikleştirdim. "Daha iyisi var dur." Hafifçe öksürerek sesimi düzelttim. "Ben sert bir Busan erkeğiyim!" Kahkahalarımız geceyi inletiyordu.

Uzaktan bir köpek havladığında yeni yeni sakinleşmiştik.

"Bunları yaptığıma ve senin bunların hiçbirini bana karşı kullanmadığına inanamıyorum."

"Sana oppa diye seslenmemi de istemiştin. İnsan oppasını nasıl tehdit edebilir?" Abartıyla gözlerimi süzdüm. Belki biraz daha içmiş olsam aegyo bile yapabilirdim ancak o kadar gevşemeyecek kadar kendimdeydim.

"Dalga geçme." Hafifçe kafamı geriye doğru itip surat ifademi bozdu.

"İnan daha birçok şey vardı ama ben hatırlamıyorum." Sözlerim üzerine utanarak başını öne eğdi. Yine de suratında yarım bir gülüş vardı.

O gülüşü gördüğümde kendimi iyi hissediyordum. Sanki o gülümsediği sürece her şey bir şekilde yoluna girecek gibiydi.

"Bugün annemin doğum günü," dedim hala gülüşünü izlerken. Dudakları yavaşça kapanıp gözleri bana döndü. Bir an içimi kötü bir his kapladı. "Ve ben bunu tamamen unutup iki gündür Da Eun'u yalnız bırakıyorum. Bu gece yanında olmalıydım."

O an kendimden nefret ettim. Hayatımın odağında kardeşim olmalıydı ama ben kolunda yürüdüğüm adamın aklımı karıştırmasına izin veriyordum.

Beni kolundan çıkardığında bir an ona bunları söylediğim için pişman oldum. Ancak hemen sonra kolunu omzuma sarıp diğer eliyle başımı omzuna yasladı ve saçlarımı okşamaya başladı.

"Berbat bir insanım."

Yine de ondan uzaklaşamıyordum.

"Olmadığını biliyorsun Leylak."

Elini saçlarımdan çekmedi. Ben de bir şey demedim. Kolları arasında olmak bana tatmadığım bir huzur vermişti. Kokusu beni rüyalar diyarına çağıran davetkar bir kokuydu ve ben onda kaybolmak istiyordum. Sesi de sessizliği de bu gece bana kendimi tarifsiz şekilde iyi hissettiriyordu. Sessizlik içinde evimin önüne kadar yürüdük.

"Sana bunlar neden anlatıyorum bilmiyorum," dedim evin önünde durduğumuzda. Gözlerimi yere dikmiştim. Yavaşça kollarının arasından çıktım. Uzaklaşır uzaklaşmaz başımdaki elinin yokluğunu hissetmiştim.

"Güzel gözlerimle bir alakası olabilir." Hatırlıyordu. Başımı yavaşça kaldırıp o güzel bakışlarla göz göze geldi.

Hıçkırarak ağlamaya başladığımda beni çabucak alıştığım kokusuyla tekrar sarmaladı.

Beyefendi, ilah mısınız silah mı?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Beyefendi, ilah mısınız silah mı?

Bu küçük minnak ficimizin ilerlemesi ve diğer gelebilecek ficler için fikirlerinizi benle paylaşmayı ve votelamayı unutmayınn. Okuduğunuz için teşekkürler :*

rubra

Lilac | JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin