43.Bölüm: ŞEYTAN VE İBLİSLERİ

62.2K 3.6K 2.2K
                                    

Dream On - Aerosmith








Ölüm, ölüm nedir? Sadece adını biliriz ölümün, tanımı yoktur ölümün. Ne son diyebiliriz ne de başlangıç, ölüm sadece muammadır.

Ölüme yaklaşmıştım, ölümcül bir yara almıştım. Eğer kurşun biraz daha aşağı gelse, kalbimden vurulmuş olacaktım ve de ölecektim. Ölmekten korkuyordum, hemde deli gibi. İnsanları bilinmezlik korkuturdu ama beni korkutan bilinmezlik değildi. Beni korkutan onsuz kalmaktı. Onsuz yaşamakta korkuturdu beni, onsuz ölmekte.

Bir insana bu kadar bağlanmak ne kadar sağlıklı bir düşünceydi bilmiyordum ama damarlarıma kadar onu hissettiğimi biliyordum. Eğer bu bir hastalıksa, hastalıktan ölmek istiyordum.

Onu neden bu kadar seviyordum? Açıklayamazdım ki, sevginin tanımı yapılmazdı. Ve biliyordum ki o ne yaparsa yapsın, kim olursa olsun onu yinede deli gibi sevecektim. İsterse bir canavar olsun, yine de onu severdim.

Yanımdaki sandalyede uyuya kalmıştı. Güzel yüzünü inceledim doya doya, bu güzel yüzü olmasa da onu severdim. Aşk çok değişik bir meretti.

Günlerdir bu hastanedeydim, neredeyse bir haftayı geçmişti. Sürekli olarak uzun uykulara dalıyordum, aldığım ağrı kesicilere rağmen bazen dayanılmayacak kadar ağrım oluyordu. Ilgar'ın elimin üstünde duran kafasına diğer elimi uzattım, gür ve canlı saçlarını okşadım. Onun sıcaklığını hissederek elimde olmadan uykuya çekildiğimi hissediyordum.








Hissettiğim ağrılarla gözlerimi açtım. Odada sesler vardı, algılayamıyordum. Günlerdir uyumaktan başka bir şey yapmamama rağmen yorgun hissediyordum. Gözlerimi kırpıştırdım, yanı başımda beklediğim yüz yoktu. Ilgar yerine Çağkan oturmuştu. Aleda diğer tarafımdaydı, saçlarımı okşuyordu. Çektiğim acıyı dahi unutarak gülümsedim, dostlarım yanımdaydı.

"Canın mı acıyor?" Dedi Aleda iri gözlerini yüzümde gezdirirken.

"Birazcık." Sesim kısık ve yorgundu.

"Berbat görünüyorsun, Ilgar'ın yerinde olsam senden bi soğurdum." Çağkan'ın söyledikleriyle kaşlarım çatıldı. Hemen Çağkan'ın arkasında duran Karan, Çağkan'ın ensesine sağlamca vurdu. "Ah, ne yapıyorsun kardeşim? Şaka yapmıştım ben, her haliyle güzel bizim Efsa'mız."

"Ilgar nerede?" Dedim bitkin bir şekilde.

"Günlerdir yanından ayrılmıyor, eve gidip duş alması için zorla gönderdik. Artık kokuyordu." Aleda'nın sözlerini dinlerken gözlerim yorgunlukla kapandı.

"Efsa? İyi misin?" Çağkan'ın sesi birden ciddileşmişti. Canım acıyordu, göğüsüm ağrıyordu.

"İ-iyiyim." Dedim zorlukla ve gözlerimi tekrar açtım. Onlara iyi olduğumu ikna etmeye çalışarak gülümsedim. Ancak yorgun bedenim biraz daha dayanamadı ve uyuya kaldım.








Gözlerimi açtım, yine uyuya kalmıştım. Sürekli kendimden geçip uyanmak beni yoruyordu. Gözlerimi odada gezdirdim, bu sefer tek kişi vardı yanımda. Yüzü cama dönük, sadece sırtını gördüğüm kişiye baktım. Çok geçmeden koyu saçlarından ve iri bedeninden bu kişinin Demir olduğunu anladım.

"Ilgar nerede?" Zayıf çıkan sesimi duydu ancak dönmedi. Bir süre daha dışarıyı izledi.

"Ilgar'dan başka kelime bilmez misin sen?" Bana döndü. Koyu gözleriyle baktı yüzüme.

"Bilmem." Güldü, bu gülüş hiçte samimi değildi. Yanıma yakınlaşmaya başladı.

"Acı çekiyorsun, çok fazla acı. Neden acını gizliyorsun?"Sessiz kaldım, acı çekiyordum. "Doktorlarınla konuştum, bu acının normal olduğunu söylüyorlar. Sonuçta göğüsüne kurşun yedin. Vücudun çok güçsüz düşmüş Efsa, acını arttırıyor ve iyileşme sürecini geciktiriyor bu durum." Kirli sakallı yüzüne baktım, onun gerçek yüzünü görmeye çalıştım. Söylesene Demir, kaç tane yüzün var? Şuan hangi yüzünle konuşuyorum?

KİRALIK CEHENNEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin