39 - Hayal kırıklığı

42.8K 1.6K 252
                                    

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm korktum.

Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi.
Ağladım..

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını zamanla barışılacağını zamanla öğrendim.

İnsanı öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim...

Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu..

Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
Gerektiğini öğrendim.

Bütün hayatım boyunca Birşey vardı ki; onu da şimdi öğreniyordum hayal kırıklığı..

Hani bazen söylemek istediğiniz onca şey varken, manasız bir şekilde suskun bulursunuz ya kendinizi. Dudaklarının arkasına hapsolmuş kelimeler bir türlü dökülmezler dilinizden. Dışardan seyirci gibi izlersiniz olanları, ne kadar dokunmazsam, o kadar yanmam diye düşünürsünüz, işte bende o anlardan birini yaşıyordum dudaklarım birbirine mühürlenmiş, ardında saklanan kelimelerin, sadece beynimde yankılanmasına izin veriyordu.

Ateş ve defne..

Defne kollarını Ateş'in boynuna dolamış
Ve öpüşüyorlardı.

Gördüğüm manzarayla titreyen dizlerime hakim olamamış ve hemen ellerimle duvardan destek alarak ayakta kalmayı güç bela sağlıyordum.

Gözlerimi bir kaç kere kırpıştırıp gördüklerimin birer halüsinasyon olduğunu kendimi inandırmak istedim, fakat karşımda gördüğüm manzara bunun bir halüsinasyon olmadığının kanıtını sergiliyordu. Islanan yanaklarımı ağır ağır sildim. Sanki ruhuma binlerce kırbaç atılıyordu da ruhum kan revan içinde kalmış olanlara seyirci kalıyordu.

Sık sık aldığım nefesler ciğerlerime yetmiyordu. Sanki, sanki biri boğazımdan tutmuş ve nefes almamı engeliyor gibiydi. Bedenimi hissedemiyordum. Bir insanın kalbi böyle mi paramparça olurdu? Sanki kalbime binbir parça cam parçası saplanmış gibi ve her cam parçasının saplandigi yer adeta feryat figan çığlık atıyordu. Ruhum bile bana acıyordu. Göğsüm alev alev yanıyordu.

Titrek bir nefes alarak hemen elimdeki kahveyi yere bırakıp onlara bile bakmadan oradan uzaklaştım. Okulun önüne geldiğimde durup tekrar arkama baktım ardından şiddetini artıran yağmura aldırmadan bacaklarıma abanıp koşarak okuldan çıktım.

Kafamın içindeki sesleri susturduğumda kendimi büyük bir boşlukta hissettim. Sert ve kasvetli bir hiçlik örtüsü dünyamın kıyılarını çevreledi ve benliğime işlendi; boğazım düğümlenmişti, konuşamıyordum. Çığlık atmak, hayır! Diye haykırmak istiyordum, ama birşey engel oluyordu. Sanki birşey kalbime batıyormuş gibi canım acıyordu.

Soluksuz kaldığımı hissediyordum. Sanki bir şey beni durmadan karanlığa davet ediyordu. Koyu, dipsiz, sonsuz bir karanlık. Yanıyordum tüm bedenim alev almıştı. Ruhumda tarifi sonsuz bir boşluk, silahlarını kuşatnmış, acizliğin yakıcı saldırılarına acemice engel olmaya çalışıyordu. Canım yanıyordu.

ACIMASIZ  [ TAMAMLANDI ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin